SELÂMLAŞMA

Selâmlaşma : Selâm-ün Aleyküm (ve Rahmet-ulAllah-i ve Beralâtuh-u), ve aleyküm Selâm (ve Rahmet-ulAllah-i ve Beralâtuh-u) deme.

Selâmı alma-verme.

Nedir Selâm?!. Ne alıp-veririz; ne alıp-verdiğimizi, bilir miyiz?!.

Selâm, “kuru bir söz” alıp-verme değildir; bu sözün arkasında (= bagajında) dostluk, barış, huzur ve esenlik (dilekleri) vardır.

Selâm, Müslümanların birbirlerine “verdikleri” dostluk, barış ve esenlik dilekleridir. (Selâm, Silm ve İslâm ile aynı kök = SLM = سلم) Silm, barış. İslâm, Allah’a = Allah’ın emirlerine teslimiyet (dini). Selâm, dostluk (= esenlik) dileği, sözü.

Cennetlikler de birbirlerine selâm verirler. (Bknz. 10/10.)

Allah bizi selâm yurduna çağırır. (Bknz. 10/25.)

Melekler (Azrail) Mü’minlerin canlarını almaya geldiğinde selâm (size) derler. (Bknz. 16/32.); o Mü'minler cennette de selâm ile karşılanacaklardır. (Bknz. 33/44.) Rableri onlara, orada Selâm söyleyecektir. = “Selâmün kavlen min Rabbi-n Rahîm.” ((Bknz. 36/58.)

Kitâb, Yahya (a.s.)’ın doğduğu güne, öleceği güne ve yeniden dirileceği güne selâm olsun, der. (Bknz. 19/15.)

İsâ (a.s.), daha bebekken, anasının kucağında (Hz. Meryem’i sorguya çekenlere karşı) : doğduğum gün, öleceğim gün ve yeniden dirileceği gün selâm Benim üzerimedir, demiştir. (Bknz. 19/33.)

Rahmân’ın kulları, kendilerine lâf atanlara : ‘Selâm’ der geçerler. (Bknz. 25/63.); onlarla nizaya (= tartışmaya, çekişmeye) girmezler.

“Rablerine karşı takqâlı olanlar bölük bölük cennete sevk edilirler. Oraya vardıklarında, onlara cennetin kapıları açılır. Onun görevlileri onlara: ‘Selâm sizlere, aklandınız, hoş geldiniz!. Sürekli kalmak üzere ona girin’, derler.” (39/73.)

“Onları (= o kendini bilmezleri), kendi hâllerinde bırak. Selâm de. (Şimdi bilmiyorlar ama) Yakında bilecekler.” (43/89.)

“Cennettekiler boş, anlamsız ve günaha sokan sözler duymazlar; orada sadece ‘selâm’ sözü söylenir.” (56/25-26.)

Esmâ-ül Hüsnâ Sahibi Rabbimiz Allah’ın, bir İsmi de Es-Selâm’dır. (Bknz. 59/23.)

Kimin “gecesine”! Kur’ân inerse, o gece bin aydan (= bir ömürden) daha hayırlı olur ve o gecede melekler ve Ruh, Allah’ın onlara verdiği her bir iş için inerler, ve o gece fecre kadar selâm (= sâlim ve selâmet) olur. (Bknz. 97/5.) Bu gece, 365 gündeki  herhangi bir “gece”! değildir; bin aydan (= bir ömürden) daha hayırlı, “gündüze” (= selâmete, esenliğe, selâma) dönmüş bir “gecedir!.”

Birbirimize ‘selâm’ verirken, İslâm (= silm/barış) için beraber olma, barış yurdu kurma umudu (= duygusu ve düşüncesi) ve birbirimize zarar vermeme arzusu ile dolu oluruz. Selâmı bu duygu ve düşüncelerle alır-verirsek, inşallah, melekler de bize, ölürken ve cennete girerken ‘selâm’ verirler. = Selâm derler.

Selâm-ün Aleyküm yerine ikâme edilmeye çalışılan sözlerin (= Good by, by bye = bay bay, vb.) hiçbirinde böyle bir semantik (anlam) yüklü değildir. Good by : Tanrı, seninle olsun; by bye : bunun bozulmuş hâli. Günaydın, Tünaydın, İyi akşamlar, İyi geceler, vb., seküler selâmlardır.

Selâm, İslâm’ın ve Müslümanların şiarıdır; ezan gibidir, değiştirilemez; merhaba bile bu selâmın yanına yaklaşamaz.

Ama bizler, Selâm’ın yükünü boşalttık, onu “içi boş bir söze” indirgedik.

Nasıl?!.

Eylemlerimizle. Selâm’ın yükü, eylemlerle/eylemlerde açığa çıkar. Birbirimize selâm verdiğimiz hâlde, aramızda kavga, bölünme (= cemaatleşme, hizipleşme, vb. şeyler), nizâ (= çekişme, ihtilâf, görüş ayrılığı) varsa, verdiğimiz ve aldığımız selâmın içi (= bagajı) boşalmıştır; düşünmeden (= alıp-verdiğimiz şeyin ne olduğunu bilmeden) sadece “boş bir söz alış-verişi” yapıyoruz demektir.

Selâm’a, Allah’ın Selâmı diyoruz. Pekiî, Allah’ın Selâmı ile neyi kastediyoruz?!.

Allah’ın affını/afvını, âfiyetini, rahmetini-merhametini, selâmetini, lütuf ve ihsanını kastediyoruz. Bagaj (= arka-plan), böyle bir yükle (= duygu, düşünce ile) ve dilekle dolu.

Ama, gerçekte = fiiliyatta manzara içler acısı.

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi?!. Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, İman, 93.)

Selâm, bize birbirimizi sevdirmeli, kavga ettirmemeli!.

Selâmı yaymak, İslâm’ı yaymaktır. İslâm yayılmadan, dostluk, barış, esenlik ve huzur olmaz. Biz Müslümanlar, İslâm’ı da (bilmeden) selâm (alıp-verdiğimiz) gibi yayıyoruz!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ