İBRÂNÎ
İbrânî kelimesinin (etimolojik) kökünün ibr olduğu söylenir ve İbrâhim’e atfedilir. İbr, suyun (ırmağın) öte yakasına geçen demektir. Buradaki su, Fırat’tır. İbrâhim, Fırat’ın batısında yaşayan, oradan doğuya (Filistin/Kudüs ve Mısır’a) geçen bir Bâbil’lidir. Bâbil Tanrıları gökseldir, Yıldız, Ay ve Güneş’tir. İbrâhim, “Ben, batanları sevmem. .. lâ uhubbu-l âfilîn.” (6/76) diyerek bu Tanrıları reddetmiştir. Mûsâ, bu Tanrıları kullanarak insanları köleleştirenlere isyan etmiş, köleleri (İsrâiloğullarını) özgürleştirmiştir. İsâ ve Muhammed de, İbrâhim ve Mûsâ’nın misyonunu devam ettirmişlerdir.
Mûsâ, İsâ ve Muhammed’in misyonu, İbrâhim’in misyonudur; üçünün de “atası” İbrâhim’dir. İbrâhim, Tevhid’in “babasıdır.”
Selâm olsun İbrâhim’e ve Onun âline. (ve ashâbına.)
Allahümme salli ve bârik alâ Muhammed-in ve alâ âli Muhammed; kemâ salleyte ve bârekte alâ İbrâhim-e ve alâ âli İbrâhim. İnneKe Hâmîd-un Mecîd-un.
Hepimiz İbrânîyiz.
...
Bâbil Tanrısı Ba'aldir, Bu Tanrı, Kureyş’te Ba’l putuna dönüşmüştür. Put/lar, Tanrı/ları/n somut (heykele dönüşmüş) hâl/ller/idir. Daha sonra bu putlar çoğalmış, Vedd, Süva, Yeğüs, Yevük, Lât, Menat, Uzza ve Hubel isimlerini almıştır.
İbrâhim, Mûsâ, İsâ ve Muhammed, tüm maddî (= somut) ve manevî (= soyut) putları reddederler, ve insanları tek bir İlah’a = Allah’a davet ederler.
Mûsâ öldükten sonra Mûsevîler, O İlah’ı = Allah’ı manevî (= soyut) bir puta; İsâ öldükten sonra İsevîler, O İlah’ı = Allah’ı maddî (= somut) bir puta = İsâ’ya = bir insana dönüştürmüşler; Muhammed (a.s.) da, atası İbrâhim gibi, O İlah’ın = Allah’ın ne maddî (= somut) ne de manevî (= soyut) bir puta dönüştürülmemesi gerektiğini (batmadığını), O’nun “Ehad, Samed, lem yelid ve lem yûled, ve lem yekün leHû küfüven Ehad.” olduğunu ilân etmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder