SINIF-LAMA

Tasnif. Varlıkları, yakın özelliklerine göre gruplara (= sınıflara) ayırma, zümreleme. 

Sınıflama, bilmenin ve bölmenin bir sonucudur; zihin, bütünü kavramakta, bölünce de bölünenleri toparlamakta zorlanır.

Bu yüzden, bilmek için madenleri, bitkileri, hayvanları ve de insanları sınıflarız. Bilgi de bir sınıflamadır; bilgi, somut varlıkların zihinsel (soyut) karşılığıdır. Soyut varlıklarda da sınıflama vardır; akıl, duygu ve melekler gibi. 

İnsanî düzeydeki doğal sınıflama, doğumla başlar. Bebek, çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, kadın-erkek, sağlam-sakat, zengin-fakir, âlim-cahil, vb.

Eğitim, sınıflıdır. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite 1. 2. 3. sınıflar gibi. Toplumsal sınıflama, Marks’tan miras alınarak daha çok gelir düzeyine göre yapılır. Marks’ın sınıf yapısı Doğudaki (Hindistan’daki) sınıf yapısı (kast sistemi) gibidir, geçirgen değildir, orada sınıf atlama olmaz; hangi sınıfta doğulmuşsa, ölene kadar o sınıfın içinde kalınır.

Irklar da bir sınıflama biçimidir. Irk, insanları ten/deri rengine ve kana (?!) göre sınıflar.

Politik (= siyasî) sınıflama, yöneten-yönetilen şeklinde olur. Bu, yönetim kademelerinde hem kategorik hem hiyerarşiktir. Sivil-Asker Bürokrat sınıfı = Ümerâ-Komutanlar (= Emir verenler). Ülemâ (= Âlimler  bilenler) sınıfı. Din adamları sınıfı. Zenginler (İşverenler, İşadamları, kodamanlar) sınıfı. İşçi (= Emekçi) sınıfı, vb. Bunların bazıları doğal, bazıları yapaydır.

Tüm bu bölünmeleri “kalıcı” hâle getirmek, hem yarışmaya (rekâbete) hem de çatışmaya neden olur. Çatışmaların önüne geçmenin yolu, sınıflar arasındaki ilişkileri ve geçirgenliği artırmaktan geçer. Buna rağmen, tüm insanları “aynı, ortak bir sınıfta” (meselâ insan çatısı altında) buluşturabilir miyiz?!. Bu, insan tanımımıza ve ahlâkî toleransımıza bağlıdır. Bu, 1) Şeklî (= kadın-erkek, genç-yaşlı, siyah-beyaz = ırk, vb.), ekonomik (= zengin-fakir), siyasî (= âmir-memur) tüm farkları “fark” (= üstünlük) olarak görmemeyi; ve 2) Her türlü düşünceyi (fikri) tolere etmeyi gerektirir. İkincisi, insanı tanımamaktır, ütopiktir; aynı zamanda da düşüncesizliktir. = düşünceye değer vermemektir. İnsanda = insanın kendinde = kendi içinde “bir öteki” daha vardır; buna “öteki ben” diyebiliriz; en başta insan, bu “öteki beni” ile çatışır; bunlardan hangisi galip gelirse, insan odur; bu da, insanlar arasındaki farka karşılık gelir. = İyi insanlar ve kötü insanlar. Bu yüzden en genelde insanlar, en az iki sınıfa ayrılabilirler. Elbet bu iki sınıfın kendi içinde de sınıflama yapılabilir. Az iyiler/kötüler, iyiler/kötüler, çok iyiler/kötüler, gibi.

Ötede de buna benzer bir sınıflama olacaktır. Kötülere : “vemtâzül yevme eyyühel mücrimûn... = Ey mücrimler (= suçlu-günahkârlar)! siz şöyle bir ayrılın.” bakalım denilecektir. (36/59. Ayrıca bknz. 39/70-75.) 

İnsanlar tek bir ümmetti, sonra, aralarındaki ihtiras/hırs yüzünden ayrılığa/anlaşmazlığa düştüler. Allah (azze ve cell), bunun hâlli, ayrılığa düşen insanların aralarında âdil hüküm vermek için Kitâb ve Elçiler gönderdi ama yine, onlardan bir grup O Elçileri dinlemedi. (Bknz. 2/213.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK