LÂF EĞLENCESİ

Veya söz, dil oyunu.

Tamlama, Lokman Sûresi 6. âyette "lehve-l hadîs" olarak geçer. 

Wittgenstein da dil oyunu kavramını kullanır.

Dilin de, oyun gibi kuralları vardır; dil, bu kurallara uygun kullanılmalıdır.

Sûredeki âyet, bu kurallara uymayanları kast eder. Onlar, hem kelimelerin anlamları (= yuharrifûne-l kelime ân mevâdııhî 4/46. 5/13.) ile, hem de dilin kuralları ile oynarlar. Amaçları, insanları “doğru yoldan” saptırmak veya doğru yolu alay konusu (= hüzüvâ) edinmektir. 

Dilin kurallarını kim koyar?!. 

Varlığı var Eden. İnsana tüm isimleri öğreten. Çünkü dil, varlığı “temsil” eder, resmeder. Bu yüzden, dilin varlıkla ilişkisi doğru kurulmalıdır. Yâni, ontoloji ile filoloji uyumlu olmalıdır; aksi hâlde, dilin varlıkla ilişkisi doğru kurulmaz, dil sırıtır.

Wittgenstein’da dil, toplumsal bir âlettir; o, dili, usta-çırak ilişkisinde ustanın çırağına öğrettiği kültürel bişeye benzetir; usta, her alete bir isim (= işaret) vermiş, ve bunu çırağına öğretmiş, üstelik her âlete karşılık gelen ismi “oklarla” da göstermiştir; çekiç 》A, tornavida 》B, gibi. Buradaki çekiç ve tornavida, çekiç ve tornavidanın kendisi; A ve B de onların ismi, dildeki karşılıkları.

Ontoloji de filolojide (= her bir varlığın karşılığı da filolojide = dilde) bir işaretle (isimle, adla) gösterilir. Bu karşılıkları bozmak (= değiştirmek), varlıkla dil arasındaki ilişkiyi = uyumu = düzeni bozmaktır. Bu uyumu, bu karşılıkları sadece Tanrı koyar, verir; bu, bi yönüyle dindir, varlığın dilsel düzenidir. Bu ilişkiyi = uyumu = düzeni bozmak, dini bozmak, kelimelerin konuldukları yerleri (an mevâdiıhî) değiştirmektir. 

...

Öğretmenin anlattığı bilgi (= kastı) ile, öğrencinin anladığı bilginin doğru olup-olmadığını değerlendirme (= not verme), öğretmenin/öğretenin işidir. İki bilgi (iki insan) arasında %100’lük bir uyum, dolayısıyla da tam bir değerlendirme her zaman mümkün olmayabilir. Aynı durum Tanrı ile kulu arasında da geçerlidir!, ama Tanrı, öğretmen gibi değildir; Tanrı, Kendi kastına en yakın olanını en iyi şekilde değerlendirendir.

Tanrı, kulunun öznel hâlini (= iç dünyasını) en iyi bilendir; “O, Alîm-un bi zât-is sudûr’dur.” O, dili doğru kullananla, “dil oyunu yapanı” (= dili oyuna çevireni, dille oyun oynayanı, kişinin niyetini) çook iyi bilendir.

Niyetim, dil oyunu oynamak veya lâf eğlencesi yapmak değil; mümkün olduğu kadar, kelimelere doğru karşılıklar bulmak, vermek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK