ÖZ ve BİÇİM

Töz ve şekil. Ma’na ve madde. Fizik ve metafizik. ...

Bunlar, ikicilik (= düalizm) “gibi”! gözüküyor, oysa tekçilik (= monizm). Tek (= her iki) taraftan bakarsak, böyle; “yukardan”! bakarsak, farklı. İkiciler, ya töz ya da şekil (ma’na ve madde, fizik ve metafizik) tarafından bakıyorlar; ilkine idealistler; ikincilere materyalistler deniyor.

Anlamamız için, Kitâb da meseleye ikincilerin baktığı yerden bakar, ama işi orada bırakmaz. "Biz, insanı topraktan (= balçıktan, kurumuş/sertleşmiş çamurdan) yarattık, ona belli bir şekil (= sûret) verdik, ve sonra ruhumuzdan üfledik." der. (Bknz. 6/22. 55/14. 15/26. 15/28. 15/29. 15/33. 23/12. 32/9. 38/72.) 

Ruh, öz; beden, biçimdir, şekildir. Her ruhun biçimi (= bedeni, şekli, sûreti) farklıdır. Beden, kabuktur; ruh, özdür. Burada beden, ruhla iç-içedir ve yapışıktır. Ruhun, buradaki yaşamı bitince, o kabuk soyulur; yeni bir kabuk (= şekil) giydirilir. Giyilecek o yeni kabuk (= şekil), buradaki yapıp-etmelerimize (= amellerimize, eylemlerimize) uygun olarak şekillenir.

Asıl olan, ruhtur.

“Sana ruhtan soruyorlar. Ruh, Rabbimin işinden/emrindendir. Size onun hakkında çook az bilgi (= ilim) verilmiştir.” (17/85.)

Allah-u A'lem, ruhun da çook katmanları (dereceleri) var. Bizlerde olan ruhla, Cebrail’de olan ruhun, -- ki Onun bir adı da, ruh -- yoğunluğu “aynı”! değil. Aşağıda ve yukarıda ve de arada, biiir sürü ruh katmanı var.

Ruhunu arındıran kurtulur. O ruhta taqvâ da fücûr da yüklüdür. Taqvâ yolunu tutan, ruhunu arındırır; fücûr yolunu tutan, onu pisliklere batırır. Pek tabiî ki ötede, ikisine verilecek bedenler de aynı olmaz, olmayacak. 

Bizler, bize verilen bedenler yoluyla (vasıtasıyla) hissederiz = sevinir veya acı çekeriz. Allah-u A’lem bu, ötede de aynı olacaktır. Taqvâ yolunu tutanlar, hiç acı çekmeyecek; fücûr yolunu tutanlar, hiç sevinç yüzü görmeyecek. Tabiî ki, sevincin de acının da dereceleri, buradaki yaşantımıza göre çoook farklı olacak. Cennette de cehennemde de herkes aynı (= standart) hayatı yaşamayacak!.

Materyalistler, ruha; idealistler, bedene “yamuk”! bakıyorlar; oysa, ikisi bir “bütün”; biri olmadan ötekini anlayamayız. En azından burada, ne bedenimizi ne de ruhumuzu ihmal etmemeli, dengeli bir hayat yaşamalıyız.

“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için; yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalışmalıyız.” 

Âhiret, burada, bu dünyada kazanılıyor veya kaybediliyor.

Dünyaperestlik çok farklı; o, dünya dışında bir hayatı (= âhireti) yok sayar, dünyaya kazık çakar. = “ahlede ilel ard...” (7/176.) Ahlede’nin kökü, huld = sonsuzluk; “hâlidîne fîhâ” da aynı kök. Dünyada ebedî/sonsuz yaşayacakmış gibi, dünyalığa sarılmak, dünyaperestlik.

Asıl sonsuz/ebedî hayat, âhiret. Dünya, âhiretin tarlası. Burada, ne ekersek, orada onu biçeceğiz. Ve bize, yeni bir (ekim) fırsat/ı da verilmeyecek. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK