DESPOT

Birini, bir ülkeyi, zorla, zora dayalı olarak, yönetilenler üzerinde baskı uygulayarak/kurarak yöneten kimse. (= Despotik Yönetim)

Despotik yönetimin zıttı, rızaya dayalı yönetimdir. Demokratik yönetimler, (şeklen) rızaya dayalı görünse de, aslında gizli, rafine ve sofistike olarak despotiktirler; medya ile, eğitim ve kültürle rıza üretirler. (Bknz. Rıza Üretimi. Noam Chomsky)

...

“Rabbimiz, duman hâlinde olan göğe (= gökte ve yerde olan her şeye ve herkese) : isteyerek veya istemeyerek gelin (= itaat edin), dedi; onların hepsi : isteyerek geldik, dediler.” (41/11.) Buradaki isteyereğin veya istemeyereğin karşılığı tav’an ve kerhendir. Tav’anın kökü, tâat, gönülden itaattir. İstiâ’at da güç yetirmedir. Kelime, Kitâb’ta 129 yerde geçer. Kerh de, kerih/kötü görme, tiksinme, iğrenme, hoşlanmamadır.

Allah’ın dini (= düzeni) dışındaki düzenleri kerih (= kötü, iğrenç, despotik) görmeyenler, Allah’a tav’an (= isteyerek, gönüllü olarak) itaat edemezler.

Allah (c.c.), bu seçimi, bize verdiği akıl ve irade ile bahşetmiş, ikrâm/ihsân etmiştir. Bize verilen bu akıl ve irade kullanılmadan, Rabbimize gösterdiğimiz itaat/tâ’at, değersizdir. Niye?!. Çünkü böyle bir itaat/tâ’at, bizi otomatlaştırır, otomatikleştirir, mekanikleştirir, kurulmuş makinalara (saatlere, robotlara) çevirir. (Bknz. Şeyleşme. Timothy Bewes)

Rabbimiz, bizim O’na kulluğumuzda klâsik şartlanma (çağrı!) ile birer robot hâline gelmemizi, birer robota (köpeğe!) dönüşmemizi istemiyor. (Klasik Şartlanma/Koşullanma. Pavlov. Ayrıca  Bknz. 7/176.)

Aklını ve iradesini Allah dışında birilerine kiraya verenleri, kiralayanlar despotça yönetirler. Akıl ve irade, bize Rabbimizin ikramıdır; O’dur, onların en iyi şekilde kullanılmasını bilen ve bize kullanmamızı emreden. O, istiyor ki onları çook doğru ve yerinde kullanarak, O’na gönülden (= tav’an) itaat edelim; bu itaati bir “mecburiyet” (= kölelik) olarak görmeyelim. Çünkü O, diğer ilâhlar gibi despot değildir. Bunu bilen ve içine sindiren ihlâslı kullara selâm olsun. Nûh, İlyas/Elyesa, İbrâhim, Mûsâ, İsâ, Muhammed (aleyhimüsselâm) böyleydiler; hepsine selâm olsun.

“Selâmün alâ Nûh’ın fil âlemîn.” (37/79)

“Selâmün alâ İbrahîm.” (37/109)

“Selâmün alâ Mûsâ ve Hârûn.” (37/120)

“Selâmün alâ İlyâsîn.” (37/130)

Selâm, İslâm’la aynı kök. İslâm üzre olanların, melekler canlarını alırken, tertemiz olarak alırlar ve selâm-ün aleyküm, yaptığınız işlere/amellere karşılık olarak selâmetle girin cennete, derler. (Bknz. 16/32. 39/73.)

Allah-u A’lem, bu “selâm”, Rabbe kulluğu despotik görenlere verilmeyecek ve onlara “girin cennete”! denilmeyecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM