İRADE ve IHTİYAR

İki kelime de aynı şekilde, seçme, seçim yapma = tercih yapma olarak çevriliyor. Yanlış. Arapça’da kelimelerin harfleri, özellikle de kökleri farklı ise, o kelimeler, aynı “anlam ailesinden” olur ama eş anlamlı olmazlar; anlamları farklı olur.

Pekiî, bu fark nedir?!.

İrade, bir şeyi istemek = arzulamak; ıhtiyar o şeyi yapmaya karar vermek, o şeyi seçmek, tercih etmek. İstenmeyen bişey elbette seçilmez ama her istenen de seçilmez; bazen istek o kadar “güçlü” olmaz ve o istekten vazgeçilebilir. İrade etmeyi, emir verme gibi düşünün; her emir yerine getirilmeyebilir. “ve mâ teşâůne illâ en yeşâéllah... Allah istemedikçe (murad/irade etmedikçe = şâe) siz isteyemezsiniz. Ancak, Allah dilerse, siz dileyebilirsiniz...” (76/30) deki irade/dilek/istek de böyledir. Allah, bizi imtihan etmek (bizi seçmek) için bizim iyilik veya kötülük yapmamızı istemiştir, bu amaçla bize akıl, irade, güç/kuvvet ve kudret vermiştir, ama bizim iyilik veya kötülük yapmamızı O seçmemiş = ıhtiyar etmemiştir; seçim bize aittir.

Kasas, 68. âyete meal verilirken, bu farka dikkat edilmiyor. Yaratmada ama sadece yaratmada, istek (= yeşâ) ve seçim (= ıhtiyar) Allah’a aittir; bu konuda bizim bir ıhtiyarımız (= hıyera) yoktur. Biz, iyiliği ve kötülüğü seçeriz, O yaratır; yaratmasa!, ortada lehimize veya aleyhimize bir delil olmaz, oluşmaz. Kelâm’da, Mu’tezile ve Eş’arî (Ehl-i Sünnet) arasındaki İrade ve Kudret ayrımı/vurgusu, büyük oranda iradenin ıhtiyar gibi ele alınmasından kaynaklıdır. Mu’tezile, irade etmeyi yaratmayla bir tutar... İrade edilen (istenen) ve seçilen o şeyin, yapılması = yaratılması için bir güç (kudret) lâzım; o güç (kudret) olmazsa, o murad, o karar/hüküm gerçekleşmez. Hakim, birine 10 yıl ceza verse, polis ya da jandarma bu hükmü uygulamasa, o hükmün bir anlamı kalır mı?!.

Bizim istek = arzu ve irademizde, her zaman bilinçli bir tercih olmaz ama ıhtiyarımız her zaman bilinçlidir. İrade, mümkün olmayanı da ister ama ıhtiyar mevcut ve mümkün olanlardan birini seçer, tercih eder. İnsan Güneşte yaşamak ister ama Güneşte yaşamayı seçemez, Güneşte yaşayamaz. Çoğu zaman, iradede akıl devreye girmez; şehvet ve iştah böyledir ama ıhtiyarda akıl hep devrededir. Akıl, olup-bitenlerden ibret alır, dersler çıkarır; akılsızlar, bu ibreti/dersi göremezler. 

İrade, çoğu kez duygusal bir arzu ve duygudur; ıhtiyar ise, aklî bir eğilim, aklî bir yönelimdir. Akıl devreye girince arzu (istek, irade), ıhtiyara (seçime ve karara) dönüşür; bu seçim ve kararın gücü, organları harekete geçirir. İstedim ama yapamadım. Sigarayı bırakmak istiyorum ama bırakamıyorum. Namaz kılmak istiyorum ama bi türlü başlayamıyorum, ... sözü, güçlü iradenin olmayışı/bulunmayışı ve bunun güçlü bir ıhtiyara dönüşemeyişidir. Güçlü irade ve ıhtiyarda, geçmiş, ân ve gelecek devrededir. Dün, şöyle yapmışlar, şunları yaşamışlar; şu ân ben böyle yapıyorum, gelecekte şunu/şunları yaşarım, şunlar (= ceza-mükâfat) başıma gelir... Olanlardan ders alınıp, olması umulanlar/beklenilenler, akıl kullanılarak devreye sokulmazsa, o şeyi yapma veya yapmama kudreti de (organları harekete geçirme de) devreye girmez. İradede (istekte) akıl devreye girmezse, insanla hayvan arasında bi fark kalmaz. Hayvan da yemek-içmek, çiftleşmek ister, insan da. Akıl devreye girerse, neyin yenileceği-içileceği, kiminle çiftleşileceği düşünülür ve kısa, orta ve uzun vadeli kâr-zarar (ceza-mükâfat) hesapları yapılır. Ahlâk da buradan neşet eder. Neyin bilinip-bilinmeyeceğini seçmek, aklı neye yormak/yoğunlaştırmak da (sözgelimi hangi mesleği seçeceğimiz de) bir irade işidir. İrade aklı; akıl iradeyi etkiler. Bilinçli seçim akılla; bilinçsiz seçim duygularla (arzularla) olur. Çoğu insan, duygularına (arzularına) dayanarak seçim yapıyor; kapitalizm, tüketim toplumunu düşünceler üzerinden değil, arzular ve duygular üzerinden kuruyor. Akıl devrede olmazsa, arzular ve duygular çok kolay yönlendirilir (= manipüle edilir). 

Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?!.

Hâlâ tefekkür etmeyecek misiniz?!.

Hâlâ tedebbür etmeyecek misiniz?!.

Ne kadar da az düşünüyor = tefekkür ediyorsunuz!.

...

Şeytan ve şeytanî yönlendirmeler (reklâmlar, medya, vs.), insana sadece bir itki/dürtü, görüntü, imaj atar (= vesvese); insan bunu kendi içinde tartar, duygusal ve aklî olarak değerlendirir. İş, duyguda kalırsa, o itki/dürtü ve görüntü de bizde büyük oranda isteğe ve eyleme dönüşür ama akıl devreye girerse, seçim (= ıhtiyar), o şeyin iyi olup-olmadığını değerlendirmeye başlarız. İstek, büyük oranda ânı, şimdiyi, dünyayı, kısa vadeyi “düşünerek”!; ıhtiyar, büyük oranda uzun vadeyi, öbür dünyayı düşünerek hesap yapar. Tırnağa aldığım ilk düşünce, aslında düşünce değil, duygu, arzu, istek; seçim, akıllı (akılla ve ıhtiyarla) yapılan bir iştir.

Bizler, büyük oranda seçmiyoruz; seçmeye zorlanıyoruz = güdülüyoruz. 

“Ey İman edenler râinâ demeyin, unzurnâ deyin...” (2/104) Râe, birinin bizi gütmesi, "otlatması"!; mer’â, otlak. Nazar, kendimizin düşünmesi, nazariye. Unzurnâ, biz kendimiz bi şeyler yapıyoruz, eğer yanlış yaparsak, Sen bize bak!, bize göz-kulak ol! ki, yanlış yapmayalım. Râe’de akıl devrede yok; unzurnâ’da devrede. Koyunlar da bişeyler (ot/lak, su, vs.) ister ama onlara isteklerini çobanları verir. Modern dönemde insanlara isteklerini de “çobanları” vermeye başladı!. = insanların ne isteyeceklerini de artık “çobanlar” belirliyor. 

Kim bu çobanlar?!.

Bizi güden kapitalistler; onların elinde öyle bir medya ve reklâm gücü var ki, o güç, irademiz üzerinde de egemen. Modern eğitim, popüler kültür (sanat, spor, sinema, vs.) bunun için var. Bütün bunlara (bu yönlendirmelere, manipülasyonlara) direnme de bir irade ve akıl işi.

Akıl ve irademize sahip çıkalım, onları başkalarına kaptırmayalım; kaptırmışsak da kurtarmaya çalışalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET