KİM ATTI?!.

Bu yazı, Enfal Sûresi 17. âyet üzerine yapılan (kelâmî?!) bir tartışmaya dayanıyor. Muhatabımın adını veremiyorum; çünkü etik olmaz ama muhatabım bir kelâmcı; bu yazı onun değil, benim kanaatimi (= yorumumu) ifâde ediyor. 

Âyet :  “Onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü. Attığın zaman, sen (siz) atmadın(ız), Allah attı. Bu, siz Müminleri sınamak için güzel bir imtihan idi (= belâ idi). Allah, işitendir, bilendir.” (8/17)

Bu imtihan Bedir’dir; Bedir, Müslümanların müşriklerle ilk savaşıdır. Bedir savaşı kazanılıyor, sonrasında ganimet paylaşımında “sorunlar” yaşanıyor; savaşa katılan Müslümanlardan (Mü’minlerden) bazıları, Efendimizin, elde edilen ganimeti paylaştırmasına itiraz ediyorlar ve Onu üzüyorlar. Allah da onlara : “Onları siz öldürmediniz, Ben öldürdüm; o okları siz atmadınız, Ben attım diyor.” (= ne hakla fazla pay iddiasında bulunuyorsunuz, diyor!!!.)

...

Öyle mi gerçekten?!.

Öldürme öyle, orada herhangi bir “sorun” yok ama ya ok atma!!.

Her atılan ok, adam öldürmeyebilir.

Allah onlara : “ve mâ rameyte iz rameyte = ATTIĞINDA, sen atmadın.” diyor. Sen attın ama (lâkin) sen atmadın; Ben attım = Allah attı!. “ve lâkinn-Allah’e ramâ”!. Ramaye (رمى) : atmak, fırlatmak. Elemtera’deki termîhim de remâ/atmak; kuşlar, onların (= Ebrehe’nin askerlerinin üzerine) taş atıyorlar.

Kuşların taş atması ile Müslümanların (Mü’minlerin) ok atması aynı mı?!.

Her atan (her işi yapan) Allah ise, müşriklerin (her) yaptığını da Allah mı yapar?!.

Bu durumda kula verilen akıl, irade ve güç (kuvvet) ne işe yarar?!.

Bu sorulara doğru cevap verebilmek için insana verilen akıl ve iradeyi merkeze almak gerekiyor. İnsan, kendisine verilen akıl ve iradeyi kullanarak, ya inanır ya inanmaz = inkâr eder. İnananın bu meseleye (= özgür irade/kader meselesine) yaklaşımı ile inanmayanın yaklaşımı aynı olmaz. İnanan da inanmayan da başta/başlangıçta bir tercihte bulunmuş; inanan, inanmayı; inanmayan da inanmamayı seçmiştir. 

İnanan, inanmayı seçmişse, Rabbe güvenmeyi de seçmiştir. Meseleye buradan/böyle bakarsak; inanan, savaşa (her işe), Rabbine güvenerek girer; o işteki (her işteki) başarısını da başarısızlığını da Rabbin bir imtihanı olarak görür; kendine “çok fazla bir pay”! çıkarmaz, 'ben atmadım' diyebilir. Ama o, (inanmayan gibi!) hayatı bir “imtihân/belâ” olarak değil de kazanma (= mal/ganimet biriktirme) yarışı olarak görürse, ‘bana az pay verdin, bana haksızlık ettin’, demeye başlar.

Ben, ne Hz. Ali’nin, ne Hz. Ebû Bekir’in, ne Talhâ b. Ubeydullah’ın, ... (Rabbim hepsine rahmeti ile muamele etsin) ganimet paylaşımında “sorun” çıkardıklarını, Efendimize itiraz ettiklerini sanmıyorum; muhtemelen sorun çıkaranlar, ganimet için savaşanlar. Her dönem/de savaşlarda birileri adâlet peşinde, birileri de ganimet peşinde olmuş; biçok insan, savaşları, zengin olmanın çok büyük bir fırsatı olarak görmüştür. Bakın, Türkiye’deki ve dünyadaki savaş zenginlerine. Onlar, savaş var! diye, temel ihtiyaç maddelerini ve cephaneyi (= silahları) normal fiyatlarının 10/20 kat fazlasına satarak zengin oluyorlar, oldular. 

Bu âyet, bunlara, ‘bu tip adamlara’ hitap ediyor; kelamî (veya tasavvufî) bir tartışma (özgür irade veya kader tartışması) açmıyor. Bu âyet üzerinden böyle kelamî (veya tasavvufî) tartışmalar yapmak, bağlamı ve anlamı (= mesajın özünü) ıskalamaktır. 

Başlıktaki soruya (= kim attı?! sorusuna) illâki bir cevap verilecekse, Mü’minlere göre o okları Allah attı; müşkiklere (= şüphecilere = Allah’a güvende şüphesi olanlara) göre de “ben, sen, o, biz, siz,...”! attık; bizim payımızı/hakkımızı verin, bize az verdiniz; biz bu paylaşımı kabul etmiyoruz!. Siz, bu meseleyi yanlış anlıyor, onu başka taraflara (= kelamî veya tasavvufî tartışmalara) çekiyorsunuz!.

Kur'ân’ı çarpıtmanın (= real hayattan koparmanın) bir başka boyutu/yolu da bu olsa gerek!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET