OLMAK ve ÖLMEK

Beyefendi, bir oğlunuz oldu; baba oldunuz, gözünüz aydın, Allah analı-babalı büyütsün. 

Oğlunuz, okudu  delikanlı oldu, “adam” oldu. (Adam : İş adamı. Bilim adamı. Devlet adamı. Zengin oldu. Dr. Doç. Prof. oldu. Müdür. Genel Müdür. Vali. Bakan... oldu anlamında. Adam olmak, genelde bunlardan biri olmak olarak anlaşılıyor.) Adam olmak için çalıştı, oldu da. Bu devirde herkes adam olamıyor, adam olmak o kadar zorlaştı ki, çook çalışmak, gerekirse torpil bulmak gerekiyor... Adam olanlar, adam beğenmiyor, öteki adamlara tepeden bakıyor, onları adam yerine koymuyor, adam saymıyor. Adam olanlar, adam kayırıyor, adam seçiyor. Adam olanlar, adam kullanıyor... Bütün bunlar neden oluyor?!. Adam yetiştiren eğitim politikamız yanlış da ondan. Babası oğluna : Oğlum, sen adam olmazsın, demiş. Oğlu okumuş, vali olmuş... babasını çağırtmış... bak baba, sen bana adam olmazsın, diyordun, ben vali oldum, demiş. Babası : vali olmuşsun ama adam olamamışsın, demiş.

Adam olmak (adamlık) nasıl bişey?!.

Adam olmak (adamlık), bir sıfat/şey sahibi olmak değil, sadece olmak. Armudun,  ayvanın, elmanın olması gibi olmak, ham kalmamak; ahlâklı olmak, ahlâklı davranmak.

Bunun da tek yolu var : Tek Bir İlâha (= Allah’a) kul olmak.

Herkes, 60-70 sene bişey/herşey olmayı deniyor ama doğru dürüst bir kul olmayı denemiyor; çoğu insan kul ol(a)madan ölüyor; kul olanları, küçük, sıradan, ayak takımı, ikinci sınıf adam, vb. olarak görüyor.

Ne olursan ol ama önce insan ol. İnsan olmayı, adam olmak gibi görmüyoruz; insan olmayı, insana yakışır niteliklere sahip olmak = dürüst olmak, ahlâklı olmak şeklinde kullanıyoruz; insan olmayanlara da insan müsveddesi diyoruz.

...

Bir ömür bişeyler olmak için çalışıyoruz,  sonra emekli oluyoruz ve ölüyoruz. Olduğumuz o şeyler de ölüyor. Hayat, bu mu, bi insan bunun için mi yaşamalı?!. Ölümün öldüremediği, ölmeyen = kalıcı olan bişeyler olmamalı mı, bulunmamalı mı?!. Olmalı. Kadim Bilgelerin sözlerine (öğütlerine) var. Kutsal Metinler kulak verilmeli. Kutsal Metinler, insan sözü değil ama onlar da bize, bir “insan/kul” vasıtasıyla, yoluyla/eliyle ulaşıyor. Onlar bize ölümsüz olanları, ölmeyip kalanları söylüyorlar... Bizler, ömrümüzü ölümsüz olanlar için değil de ölümlü (ölen, yok) olan şeyler için harcıyoruz; bunlara sahip olunca olacağız zannediyoruz.

“Ölenle mezara üç şey gider : 1) Ailesi, eşi-dostu, akrabaları. 2) Malı. 3) Ameli. İkisi geri gelir, biri (ameli) onunla kalır.” (Buhari, Rikâk, 42. Müslim, Zühd, 5.)

Ölüm, bir son değilse = âhirete = öte dünyaya inanıyorsak, ötedeki hayatımızı, burada olduklarımız değil, yaptıklarımız belirleyecek; burada olduklarımız, burada kalacak = ölecek. Haâ, olduğumuz o şeyler, daha güzel ve daha iyi işler yapmak içinse, o şeyleri olalım; ama amacımız sırf o şeyleri olmaksa, o sıfatları/ünvanları almaksa, onların da ölümlü olduğunu bilelim. Bu dünyadan ne Krallar, ne Karunlar geldi-geçti.

İnsan, çook şey oluyor ama ölmeden olmayı öğrenemiyor; ölünce, öğrendikleri de bir işimize yaramıyor.

Olmak, ölmeden önce Rabbe teslim (= Müslüman) olmaktır. Ölmeden önce Rabbe teslim olunursa, diğer tüm oluşlar “tam” olur; olunmazsa, ham olur; zorunlu teslim olununca (ölüm meleği bizi öldürünce) ateş, o oluşları oldurur = pişirir.

“Ölmeden önce ölün.” = Ölmeden önce hakikati (gerçeği) görün ve Rabbinize gönüllü teslim olun; zorunlu ölümle teslim olmayın; zorunlu ölümle teslim olursanız, ateşi görürsünüz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET