ÜLÜ-L AZM ELÇİLERİN HAYATINDAKİ KALİTE

Ülü-l Azm Elçiler : Nuh. İbrâhim. Mûsâ. İsâ ve Muhammed (aleyhimüs selâm).

Ben, bu yazıda sadece Hz. Mûsâ’nın hayatındaki kalitenin Kur'ân’daki izini süreceğim.

Hz. Mûsâ’nın ailesi (İmran âilesi) 400 küsür yıl Mısır Firavunları tarafından köleleştirilmiş; bu köleler zamanla çoğalmış, Firavunlar bunlardan korkmaya başlamıştır. Bunu nereden biliyoruz?!. Firavunun onların tüm erkek çocuklarını öldürme emri vermesinden. Mûsâ da bir erkek çocuk olduğu için, bir sandıkla Nil nehrine bırakılmıştır; Rabbimiz Mûsâ’nın anasına böyle vahy etmiştir. 

Mûsâ 18-20 yaşına kadar Mısır’da bir “prens gibi” yaşadı ama bu sırada İsrailoğullarına (= İmran ailesine) yapılanları görüyordu. Tevrata göre İmran (Amram) Mûsâ ve Harun’un babasıdır; Mûsâ ve Harun’un bir de kız kardeşleri vardır, adı da Meryem (Miriam)’dir. Bu Meryem, Hz. İsâ’nın anası Meryem değil ama ikisi aynı soydur = İmran ailesi. Kur'ân, Hz. Meryem’e : "Ey Harun’un kız kardeşi", der. (19/28) İmran (Amram), Hz. Yakub’un oğludur. Mûsâ, Harun, Meryem, İsâ, bu soyun evlâtlarıdır. 

Mûsâ, Firavun ailesinden birinin, İmran ailesinden birini öldürdüğünü, belki de dövdüğünü görünce, ona bir tokat atar, o da ölür ve bu yüzden Mûsâ şehri (= Mısır’ı) terk eder. Günlerce yaşadığı çöl yolculuğundan sonra Medyen’e ulaşır. Medyen’de Hz. Şuayb (a.s.)’ın kızlarının davarlarını sular ve Şuayb (a.s.) ile karşılaşır. 

Mısır’ın prensi, artık Medyen’in 8 ilâ 10 yıl çobanıdır. Mûsâ, bu 8-10 yıllık çobanlığı boyunca nasıl bir “eğitim” gördü de ilâhî davet aldı?!. İlâhî davet Ona, Mısır’a dön, o büyük âlini/âileni 400 yıldır yaşadıkları o kölelikten kurtar, dedi. Yolda, Tûr Dağında Rabbi Onunla konuştu, Seni Kendim için seçtim dedi ve Ona gerekli talimatları vererek Firavuna git!, emrini verdi. (Bknz. 20/1-105) Mûsâ, ‘ben bunu yapamam’!, demedi. “Gönlümü aç. İşimi kolay kıl. Dilimdeki düğümü çöz; ki, sözlerimi iyi anlatabileyim, insanlar da iyi anlayabilsinler. Kardeşim Harun’u da bana vezir (yardımcı) yap.” (18/20-30) dedi.

Mûsâ’nın prenslikten çobanlığına; (buradaki çobanlığı, hem hayvan, hem insan ‘çobanlığı’ olarak kullandım. “Hepiniz çobansınız; güttüğünüz sürüden mesulsünüz.” Hadis.); çobanlığından Peygamberliğine olan yolculuğu çook meşakkatli bir yolculuktur. Hiçbir Peygamberin hayat yolculuğu, kolay olmamıştır; hele de Ülü-l Azm Peygamberlerin yolculuğu çook daha zor olmuştur. Onlar, buradaki hayatlarını çook büyük zorluklar çekerek, çook kaliteli yaşadılar ve göçtüler. Onların burada yaşadıkları hayatların mükâfatı ise ötededir.

Zorluklar, bolluk zamanında yapılmayan kolaylıkların birikimidir. Bolluklar, zorluklara gebedir. Zorlukların üstesinden gelenler, insanları bolluklara ulaştırırlar, kavuştururlar, 'alıştırırlar'!. Üzerimize düşen sorumlulukları zamanında yapmazsak, zorluk yüklenen Elçilere destek vermezsek, zorluklarımız ebedî olur.

Yaşam kalitemizi, üzerimize düşen sorumlulukları zamanında yapmamız ve zorluk yüklenen Elçilere destek vermemiz belirleyecektir.

Bizler, O zorluk yüklenen Elçilere sadece sözle/sözlü olarak, Salât-ü Selâm ile destek veriyoruz; “Allahümme Salli alâ Seyyidinâ Muhammed...” diyoruz; fiilî desteği aklımıza bile getirmiyoruz.

Fillî destek nasıl olur?!. Onların Rabbinden başkalarına kulluğu ve köleliği reddederek, “Lâ ilâhe illâ-l Allah” diyerek. Bakın!, yine diyerek dedim ama bu demenin içinde, hemen peşinde eylem/fiil var; bu eylemlerin genel adı ibâdettir = Allah’a kulluktur. İbadetler, sadece bireysel birer ritüel değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal birer eylem. Mûsâ’nın Firavunun karşısında duruşu da kavminin yanında oluşu da Rabbine yakarışı da bir ibâdetti. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET