HÛD, 113 ve 117

“Zâlimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur. Allah’tan başka bir dostunuz (dostlarınız = evliyâ) olmadığı için (kimseden) yardım göremezsiniz.”

Meyletmeyin, diye çevrilen kelime, rükn (ve lâ terkenû). Rükn, direk, destek, dayanak, sütun demek. Meyl ise eğilim, meyelân. Zâlimlere meyletmeyin değil de destek ve dayanak olmayın diye çevrilmeli. Bütün mealler meyletmeyin diye çevirmiş. Rüknün çoğulu erkân; devlet erkânı = devleti yöneten ileri gelenler = sivil-asker bürokrasi. Rükn, aynı sûrenin 80. âyetinde de geçer. Lût (a.s.), kavminin Ona yaptıklarına karşı keşke size karşı güçlü bir dayanağım (= “ilâ ruknin şedîd”) olsa da ona sığınabilseydim, der. Fıkıhta dinin temel hükümlerine erkân-üd dîn denir. Kâbe’nin köşelerine de rükn denir. Rükn-ü yemânî (Yemen tarafını gösteren köşe); rükn-ü ırâkî (Irak tarafını gösteren köşe); rükn-ü garbî (Batı tarafını gösteren köşe); rükn-ü hacer-ül esved (Hacer-ül Esved köşesi) gibi. Kâbe’de (zannımca) direk yok ama köşeler direk vazifesi görüyor. Meyl, sadece Nisâ sûresinde 3 âyette, 6 kez geçer; temâyül de meylden türer, yöneliş/yönelim demektir. İnsan, bişeye yönelir ama sonra geri dönebilir.

Öyleyse âyet, ‘zalimlere destek olmayın’, şeklinde çevrilirse daha isabetli bir çeviri yapılmış olur.

Tabiî ki de destek, önce meyille başlar; meyl, ilgi-alâka ile başlar, sonra sevgiye evrilir, sevgi artarsa meyl güçlenir ve desteğe dönüşür. İlgi-alâka düzeyinde kalmak, ateşin dokunmasına yol açar mı?!. İlgi-alâka (ve sevgi), duygusal fiillerdir; destek ise eylemseldir, fiîlîdir; çünkü destekte kesin bir karar verme ve harekete geçme söz konusudur; meyl ile sadece bir yönelmedir. Allah, amele dönüşmeyen eylemleri ateşle (cehennemle) cezalandırmaz; O, Rahmân ve Rahîm’dir, Halîm’dir.

İnsan, sürekli “tetikte” olamaz/kalamaz, dalabilir, boş bulunabilir; zalimler, ona çook cazip teklifler sunabilir ve o, onlara (= o zâlimlere) kısa bir süreliğine de olsa meyledebilir ama bu meyil, desteğe dönüşürse, işte o zaman ateş riski kaçınılmaz olur.

Zâlimlere verilen destek, İslâm’a köstektir; İslâm, zulmü ortadan kaldırılmak için gelmiştir. Bir Müslümanın zulme meyletmesi, İslâm’dan uzaklaşması; zulme destek vermesi ise, İslâm’ı terk etmesi demektir. İslâm terk edilirse, o kişiye kimse -- Allah da -- yardım etmez.

...

Zulüm, adâletin ve salâhın (ıslahın) zıttıdır. Bir memleket (toplum), adâletten ve sulhtan/salahtan uzaklaşırsa, zulüm/zulmle tanışır.

Allah (c.c.), Hûd 117. âyette, buna işaret eder. “Bir memleketin halkı sulh içinde yaşarken (= muslihûn iken), Allah o memleketi zulm ile tanıştırmaz.” Bu âyet de, “... Allah onlara zulmetmez.” şeklinde çevriliyor; zulüm/zulm, Allah’a izâfe (= nisbet) ediliyor, ki çook yanlış, zulüm, insanların sulhu bozmaları ve adâletten uzaklaşmaları sonucunda oluşan bir durumdur.

Zulme destek olmak, meyletmekle başlar... ama bizdeki meyil/meyl, zulme hizmete = fiilî desteğe dönüştüğü için, ateşin bize (de) dokunması mukadder; tek tesellimiz, o ateşte ebedî kalmamak, o ateşin bize sürekli dokunmaması!. (107. âyetteki istisnâya güvenerek!.) Ama, “geçici”! de olsa canımız fenâ yanacak.

Bu insanlar zâlimlere meyletmese, destek olmasa, zâlimler (= zulm/zulüm), bu dünya meydanında bu kadar rahat at oynatabilir mi?!.

Zalimlerin ürettiği mal ve hizmetleri, bile bile satın almak da onlara destek vermek, onların “yaşamasını ve daha çok zulmetmesini” sağlamaktır; bu, “uluslararası ticaret” değildir; zalime ticarî/mâlî destektir. 

“De ki : Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, sülâleniz; kazandığınız mallarınız, kötüye gitmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşunuza giden evleriniz, size, Allah’tan, O’nun Rasûlünden ve O’nun yolunda cihad/cehd (çaba sarf) etmekten daha sevimli geliyorsa, Allah’ın hükmünün gerçekleşmesini bekleyin. Allah, fâsık/fâsıq olan bir halkı/kavmi hidâyete iletmez.” (9/24.)

Hidâyet yoksa, dalâlet vardır; dalâlet de zulm (= haksızlık ve adâletsizlik) üretir. İnsanların zulümle/zâlimle ilişkileri, hidâyetleri (= içlerindeki hidâyet) oranındadır; hidâyet ne kadar artarsa, zulümden/zâlimden uzaklaşma da o kadar artar; hidâyet azaldıkça da zulüme/zâlime yakınlaşma artar. Allah’a yakınlık, zulme/zâlime (= haksızlığa, adâletsizliğe) uzaklık demektir; tersi de doğrudur; yani, zulme/zâlime (= haksızlığa, adâletsizliğe) ne kadar yakın olursak, Allah’a o kadar uzak oluruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET