BEKLENTİ

Yapılan bir iş karşılığında umulan veya alınan, önceden anlaşılan karşılık. Çalışırız, patrondan ücret bekleriz; çocuk yetiştiririz, (yaşlanınca) hizmet bekleriz; devlete vergi öderiz, hizmet bekleriz, vs...

...

Rabbe ibâdet veya duâ ederiz, Rabden inâyet (= lütuf, ihsan, iyilik, bir karşılık) bekleriz. 

Beklemeli miyiz?!. Beklemeliyiz ama bu çook etik/ahlâkî bişey değil. Çünkü, bizler, daha önce (= bizler ibâdet ve duâ etmeden önce) bize peşin verilmiş (lütfedilmiş) olan şeylere (sağlık-sıhhat, akıl-fikir, mal-mülk, vb.) teşekkür (= şükür) için O’na ibâdet ve duâ ederiz; O’ndan ekstra isteklerde bulunmak, “yüzsüzlüktür, açgözlülüktür”!; ama Rabbimizin Lütfu, Keremi ve Merhameti de sonsuzdur; O, bir başkasından değil, sadece Kendinden isteyenlere sınırsız mülkünden sınırsızca verir; yüzsüzleri de bilir.

O’na kullukta asıl olan, beklentisizliktir; ihlâsın özünde bu beklentisizlik (= tokluk) vardır. Öte dünyadaki cenneti kazanmak (cennet veya rahat) için O’na ibâdet etmek, Rabbim günah yazmasın, bir nevî cenneti Rabbe tercih etmektir. Allah-u A’lem, Rabbimiz cenneti, bizim Kendisine kulluk yapmamız için bir teşvik (= promosyon); cehennemi, bir sakındırma (= korkutma) olarak yaratmıştır; ikisi de haktır.

Bilenler, O’nun yarattığı her şeyden “kurtulmadan”!, “tam özgür”! olamayacağımızı; bunun çoook zor olduğunu, ama şunun da kesin olduğunu söylüyorlar ve ilâve ediyorlar : kişi böyle bir hâle ulaşınca Rabbi, onun emrine her şeyi ve herkesi âmâde = hazır kılar, diyorlar!. Ben, bir postacıyım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM