ÇALIŞMA (=سعي)

Herkes, çalışarak (para kazanarak) geçimini temin etme peşinde; mesleklerimiz (= işlerimiz) farklı farklı. “inne sea’yeküm leşettâ.” (92/4)

Çalışma, emek verme (= kesb) ile olur. Daha önce (bugünkü Mülkiyet yazımda), kesbin bir kısmının hayatta kalmak için = buradaki yaşam için, bir kısmının da infâk için olması gerektiğini yazdım. Çalışmanın ibâdet olması, yaşamda kalma ve infâkla (= iyilikle, verme ile) bağlantısına bağlı.  ‘Rabbenâ hep bana’! olursa veya tüm çalışmalarımız buraya/bu dünya yaşamındaki konfora tahsislenirse = çalışmanın bir kısmı öte dünya için yapılmazsa, öte dünyada “züğürt”! oluruz. Âhirete inanan bir adam, oraya da “yatırım” yapar; aksi hâlde bu inancı kağıt üzerinde/sözde kalır.

Bu dünyada yaşamda kalmayı zorlaştıranlar utansınlar!. İnsanlar, bir ömür, bir ev ve bir de araba sahibi olmak için çalışıyorlar. Bu insanlar nasıl âhiret için çalışsınlar?!. Bunları bu hâle getirenlerin (faizi ve enflasyonu bu kadar yüksek tutanların) vebâli çook büyük. Sözüm, evi, arabası (ve yeterli geliri) olduğu hâlde “keyfine” (= buradaki yaşam kalitesini artırmak için) çalışanlara; onların ötedeki yaşam kaliteleri, Allah-u A'lem, çook düşük olacak.

Ötedeki yaşam (= âhiret) için nasıl çalışılır ve ne yapılır?!. Herkes, en iyi yaptığı işi yapmaya devam eder; asgarî (hadi ortalama diyelim) düzeyde bir geçimden sonra, fakirlere yardım eder. Fakir, sadece ekmeğe muhtaç olan kişi demek değildir, cahil de fakirdir, bilgi fakiridir... kimi, para/ekmek, kimi emek/hizmet, kimi de bilgi/hikmet yardımında bulunur. Buna, karz-ı hasen (= Allah’a borç verme) denir. (Bknz. 64/17. Sûreyi, lütfen 10. âyetten sonuna kadar dikkatli bir şekilde okuyalım.) Allah’ın borca ihtiyacı olur mu?!. Hâşâ. Verdiklerimiz de O’nun ve O’na emânet; O, bunları ötede bize çook ziyadesi ile verecek ve bizleri bunlarla bağışlayacak. = “... yudâı’f leküm ve ye’afir leküm...” (64/17)

Yoksa, bizler bunların boşa gittiğini mi düşünüyor/sanıyoruz?!. Çook acele ediyor, peşin hüküm veriyoruz.

Biz, peşin olanı seviyoruz; âhireti ise sürekli öteliyoruz. = “kellâ bel tuhibbûne-l âcileh; ve tezerûne-l âhireh.” (75/20-21)

Bize âhireti (= iyilik yapmayı) unutturanlar, sadece dünya/bu hayat ve kendileri için çalıştıranlar, gün yüzü görmesinler, zaten görmeyecekler. Şimdi cahilliğimizden onlara kızamıyoruz, üstelik çoğumuz duâ da ediyor, bana iş-aş verdiler diye, ama ahirette onlara bizi doğru yoldan saptırdıkları için o kadar çook kızacağız ki, Rabbimize : Ya Rabbi!. Bizi doğru yoldan saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alarak rezil edelim (= esfelîn), diyeceğiz. (Bknz. 41/Fussilet, 29) Çünkü, bizi bu hâle getirenler onlar; bizi sadece dünyalık için ve kendilerine hizmet için çalıştıranlar, bize iyilik yapmayı unutturanlar onlar.

Âhirete inanıyorsak, çalışmalarımızı yeniden (bir kez daha) gözden geçirelim, derim; yine de siz bilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM