İNSAN BÜTÜNLÜĞÜ

İnsanı, bütünlüğü ile (= komple) “tanımak” dünyanın en zor işi. Onu (= insanı), nefs, akıl, kalp, duygu, düşünce, arzu, hayal varlığı olarak “bölüyoruz”; bölmeyince, tanıyamıyoruz.

Hacc, 46. âyet, insan/lar/ı kastederek, “Yeryüzünde gezip dolaşıyor(lar) ama, orada olup-bitenleri kavrayacak bir kalbe (= lehüm qulûbun ya’qılûne bihâ); dinleyecek bir kulağa (= ézànün yesmeûne bihâ) sahip değiller!; ne var ki insan/lar/da kör olan gözler değil, gönüllerdeki (= sudurlardaki) kalplerdir.” (= “lâ ta’me-l ebsâr, velâkin ta’me-l qulûb-ulletî fi-r sudûr.”), der.

Âyet, sanki (?!) insan bütünlüğünü kalbe tahsis eder. Sanki, anlamalar da (akletmeler de), görme-işitme, tatma, koklama, dokunma (tüm duyular) da, duygulanmalar da, arzulamalar da, hayal kurmalar da kalptedir. Efendimiz : ‘Vücutta bir et parçası vardır; o sâlih olursa bütün vücut sâlih olur, o bozulursa bütün vücut bozulur; o kalptir.’ buyurmuştur. (Buharî, İman, 39.)

Başımız ağrısa, dişimiz ağrısa, elimize bir diken batsa, ... bütün vücudumuz hisseder.

Bilmenin (= akletmenin), sadece “beyne has” bişey olduğunu düşünsek de = zannetsek de bilme, insan bütünlüğünden ayrı bişey değildir; görmeyle, işitmeyle, dokunmayla (= duyularla) ve duygularla irtibatlıdır, onlarla bağlantılıdır.

Aklımız, bağ kuran organımızdır. Araplar, deveyi bağlamaya (da) taakkul derler. (= ı’gılûhâ sümme tevekkel, ı’gılû’nun kökü de akale/akl عقل dir.)

Bizler, deveyi bağlıyoruz da bize ait melekelerimizi (duyularımızı, duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi, vb.) birbirine bağlayamıyoruz; kendi bütünlüğümüzü bitürlü yakalayamıyoruz; her melekemizi bir bilimsel disipline veriyoruz. Tıp da (kalp, sinir, beyin, dahiliye, hariciye/cerrahî, vb.), sosyal bilimler de (psikoloji, sosyoloji, antropoloji, filoloji, vb.) böyle...

Kimi zaman, toplum (devlet) için/de ferdi/bireyi eritiyor/mahvediyoruz; kimi zaman da birey için toplumu fedâ ediyoruz. (= Sosyalizm ve Liberalizm)

İslâm, insan bütünlüğüne zarar vermeyen bir dindir; ne toplum (devlet) için ferdi/bireyi; ne de birey için toplumu fedâ eder. İnsan bütünlüğünü, büyük bütünde (= âlemde) görür. Büyük bütün (= âlem) bozulursa, insan; insan bozulursa, âlem bozulur, der. İkisinin de (insanın ve âlemin) bozulmaması için, onların Rabbine itaati (= kulluğu) emreder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET