DÜZEN

Düzen düzen deyip duruyor, üstelik bunu din karşılığında da kullanıyorsun; düzenden ne anlıyorsun, bi tarif et!. Edeyim.

Düzen : 1) Bizde ve etrafımızda bulunan, görünen-görünmeyen her şeyin işleyişini (devamını) sağlayan planlamadır, bunu kurucu irade yapar. 2) Bu iradenin yaptığı planın somut/görünür hâlidir. 

İki husus dikkatinizi çekti umarım. Düzen kurucu irade ve kurduğu düzen.

Her düzen kurucu irade, düzgün (işleyen bir) düzen kuramaz ve işletemez.

Çoğu düzenler hatalı işler ve o irade, bu hatasını fark edince, düzenin kurallarını değiştirir.

Demokratik düzenlerde de yasa kurucu/koyucu irade, ya işleyişe (sosyolojiye) bakar, aksaklıkları görür, ona göre yasalarda tadilât yapar; ya da keyfine göre = despotça bir değişim yapar, düzen kurar. İlkinde, bu iradeyi sosyoloji (toplum) belirler; toplumdaki değişim, yasalarda değişime yol açar; değişim olmuştur; yasa (yasa koyucu irade onun) peşine takılmıştır; belirleyici olan, olan/mevcut durumdur; olması gereken değil. İkincisindeki irade, despottur, topluma kendi iradesini dayatır = ilâhlık taslar. 

Pekiî, (düzen kurucu) yasalar, sosyolojiye (toplumsal değişimlere veya isteklere, olana) göre de oluşsa/yapılsa; yasa koyucuların kendi keyflerine göre de yapılsa veya topluma dayatılsa, en ideali (= en mükemmeli) yakalayabilirler mi?!.

Bu sorunun doğru cevabı için, en ideal (= en mükemmel) düzenin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Kâinatta (= âlemde) öyle ya da böyle bir düzen işliyor. Çıkarılan yasalar, kâinattaki bu düzenin işleyişine ya uygun olarak; ya da uygun olmadan çıkarılıyor; başka bir seçeneğimiz yok. Toplumsal, ekonomik ve siyasal düzenler (de), kâinattaki o büyük düzene uygun olursa, içerdeki düzen ile dışardaki düzenin uyumu mümkün olur.

Pekiî, dışardaki (= kâinattaki) düzeni bizler bilebilir miyiz?!.

Bunu bilmemiz için kâinatın dışına çıkmamız ve ona oradan = dışardan bakmamız lâzım; içerden bakışla bu mümkün değil. Kozmolojinin bilim sayılmaması, kozmosa (= kâinata) içerden bakamasından.

Bizler, âlemin içindeki varlıklarız; âlemin dışına çıkamayız ve onu kuşatamayız; âleme dışardan bakamayanlar da âlemdeki düzene müdahale edemezler. 

Âlemdeki düzene, ancak âlemlerin Rabbi müdahale eder, oradaki düzeni O kurar; O, aynı zamanda bizim içerde kuracağımız düzenin (düzenlerin), O’nun kurduğu büyük düzenle uyumlu olmasını da ister. Din (= gerçek düzen), budur!. Öteki düzenlerin/dinlerin, -- bu düzenler ‘ister doğal, ister iradî’ olsunlar --, o büyük düzenden = o düzenin işleyişini sağlayan ilkelerden haberleri yoksa, -- ki bunu ancak bize vahy bildirebilir --, bu uyumu (düzeni) sağlamaları ancak çoook büyüük tesadüflere bağlıdır. (Yukarı ile bağlantılı olsun diye, doğalı, sosyoloji/olan yerine; iradîyi, despotik/olması gereken yerine kullandım.)

Ama,

Âlemlerin Rabbinin Allah olduğu, Allah’tan başka bir ilâhın olmadığı kabul edilir ve O’nun gönderdiği Rehberlere (= Kitâb’lar ve Rasuller) uyularak, âlemin işleyişinin kurallarına (= âdetullah ve sünnetullah) uygun bir düzen kurulursa -- ki bu düzeni O’nun koyduğu ahlâkî kurallar/ilkeler belirleyecektir -- doğru bir düzen kurulmuş = doğru bir dine uyulmuş olunur. Bu dine de “dîn-ül kayyim” (= sapasağlam din/düzen = İslâm) denir. (Bknz. 6/162. 9/29, 33 ve 36. 12/40. 30/30 ve 43. 98/5.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET