ÜÇ KARDEŞ MESELESİ

Bu meseleyi Ebu-l Hasen El-Eş’arî’nin “uydurduğu” söylenir. Eş’arî mezhebinin kurucusu Ebu-l Hasen El-Eş’arî 40 yıl Mu’tezilîdir. Mu’tezilî hocası Ebû Ali Cübbâî’ye bu meseleyi sorar. Mu’tezilenin beş esası meşhurdur, bunlar: Adâlet, Tevhîd, Emr-i bi-l Ma’ruf Nehy-i an-il Münker, El-Menzile-tü beyn-el Menzileteyn, Va’d ve Vaîd. Aslah Doktrini de (= Allah’ın kulları için en iyi olanı) Va’d-Vaîdin ve Adâletin kapsamı içinde değerlendirilir. El-Menzile-tü beyn-el Menzileteyn, Cemel ve Sıffin’de ölenleri de öldürenleri de “arada bi yerde” olarak görmek, taraf tutmamak, kimseyi tekfir etmemek demektir. Üç Kardeş Meselesi, Eş’arî tarafından Mu’tezilenin aslah doktrininin tutarsızlığını ispat için “uydurulmuştur”; bu bir düşünce deneyidir; bunu Gazalî, Râzî, Bağdâdî, Cürcânî ve Taşköprüzâde gibi kelâmcılar da ele alıp-incelemişlerdir.

Hikâye şöyledir. Üç kardeşin biri (en büyüğü) Mü’min, biri (ortancı olanı) münkir/kâfir, biri de daha küçükken (çocukken) ölmüş; Mü’min, cennete; münkir/kâfir, cehenneme; küçükken ölen de cennete gitmiş/girmiştir; ama küçük kardeşin cennetteki yeri, büyük kardeşininki gibi olmadığından, küçük kardeş Allah’a : Ya Rabbî, bana da yeterince ömür verseydin de abim gibi bir yerde olsaydım, demiş; Allah da ona : o (= abin), orayı amelleri ile kazandı, senin hiç amelin yok, belki de yaşasaydın öbür (ortancı) abin gibi cehennemde de olabilirdin, seni fazla yaşatmamakla sana iyilik ettim, deyince; ortanca kardeş : Ya Rabbî, beni niye küçükken öldürmedin, yeterince ömür verdin de kötü ameller işlememe müsade ettin = küçük kardeşim gibi iyilik etmedin?!, demiş... Ebû Ali El-Cübbâî, bu durum karşısından Eş’ari’ye bir cevap verememiş ve Eş’ari, hocasından (ve Mu’tezileden) ayrılıp kendi mezhebini (= Eş’ariliği) kurmuştur.

Bu mesele, hâlâ çözüme kavuşmamış gözüküyor; Eş’ari de bu meseleyi çözememiş; Allah, istediği gibi (= keyfine göre) davranır, O’nu hiçbir kural, norm (ahlâk = adâlet = hukuk, vs.) bağlamaz, demiştir. Oysa Allah, Kitabında Sünnetullah’tan, Âdetullah’tan, abes/saçma iş yapmamaktan söz eder.

Bizim adâlet tanımımız = anlayışımız, bize = bizim bilgi ve algı düzeyimize göredir. Hiçbir insan öteki ile aynı değildir; insanların iyilik ve kötülük yapma düzeyleri de (= imkân ve şartları da) aynı değildir. Dolayısıyla, herkesin cennetteki ve cehennemdeki yeri de aynı değildir. Buraya gelişimiz de buradan gidişimiz de aynı değildir, olmayacaktır. Bunları en mükemmel şekilde Rabbimiz bilir ve O, en âdil kararını verir. Ayrıca, O’nun lütfu, keremi ve merhameti adâletini aşar. Eş’ari, sanki bu kademeleri (= dereceleri) görmemiş veya görememiş ve meseleyi dünyevî/dünyadaki insanî adâlet bağlamında ele almış gibi görünüyor.

Bizler, küçücük aklımızla Rabbimizin işlerini sorgulamaya kalkışmamalıyız; Rabbe inanan = güvenen, O’ndan = O’nun işlerinden zerre kuşku/şüphe duymaz. Üç Kardeş Meselesi, bence mezhep taasubiyeti/taassubu ile veya rekâbet (= ben de varım ve seni geçtim demek) için uydurulmuştur; hiçbir meseleyi çözmediği gibi “çözümsüzlük”! üretmiştir.

Bu meselenin (= Üç Kardeş Meselesinin) hangi meseleyi çözdüğünü ve kendisinin nasıl çözüldüğünü bilen biri varsa, lütfen bana yazsın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM