ÖVÜNME
Kişinin sahip olduğu bişeyle (= mal-mülk, makam, ünvan, bilgi, ahlâk, vb.) iftihar etmesi, gururlanması, kendini beğenmesi.
Allah, kendini beğenenleri ve övünenleri sevmez. = “... vAllah-u lâ yuhıbbu külle muhtâlin fehûr.” (4/36. 31/18. 57/23.)
Muhtâl, kibirli, gururlu, kurumlu yürüyen; hayl, at. Fahr (fehûr), böbürlenen, övünen, kendi ile ve sahip oldukları ile övünç/kıvanç duyan.
Fahr, Kitâb’ta 4 yerde fehûr kalıbıyla; 1 yerde fehhâr (min salsâlin kelfehhâr) kalıbıyla; 1 yerde de tefâhur kalıbıyla, toplam 6 kez geçer. Fehhâr, pişmiş, sertleşmiş kiremit, çömlek demek; pişmiş, sertleşmiş kiremit, çömlekten de tık tık ses gelir.
Lokman (a.s.), oğluna öğüt verirken, yeryüzünde insanlara karşı burun kıvırarak ve çalım satarak yürüme = “ve lâ tusa’ıır haddeke linnâsi, ve lâ temşi fil ardı merahâ...; der. (31/18)
Muhatabımız kâfir diye, cahil diye, fakir diye, kendimizi üstün görmemeliyiz; ki herkesi Allah, onda bir umut var diye yaratmıştır; ayrıca bizim sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şey, bizim değildir; bize verilmiştir; Veren, onları alabilir ve bizi dımdızlak (beş kuruşsuz ve akılsız) ve kimsesiz bırakabilir.
Fahr, kişinin kendini övmesi; tefâhur da övünmesidir. Bi başkasının kişiyi övmesi de hoş karşılanmaz. Bizler, her ne kadar Efendimizi över, Ona Fahr-i Kâinat = Kâinatın Efendisi desek de; Efendimiz, kendisinin övülmesinden hoşlanmamış, ashabından farklı bir hayat yaşamamıştır; hatta onlardan daha mütevazî, daha fakr (fakîr, yoksul) bir hayat yaşamış; bizler sahip olduklarımızla övünürken O, ‘el-fakru fahrî. = fakirliğimle övünürüm.’ demiştir.
Mülk, Allah’ındır. O, mülkünde ortaklık kabul etmez. (Bknz. 17/111.) Ve Hamd (= Övgü) sadece O’na tahsislidir. = “El-Hamd-ü lillah’i Rabb’il Âlemîn.” (1/2.)
Yorumlar
Yorum Gönder