YAKIN-LIK & UZAK-LIK

Kurb ve Bu’d. =  قرب/بعد

Kime yakın, kime uzak?!.

Arşı taşıyan ve Rabbe yakın olan mukarrebûn melekleri var. (4/172.)

Allah’a itaat, O’na yakınlıktır. Diğer Resuller gibi İsâ (a.s.) da yakınlardan (= mukarrabûndan) idi. (3/45.)

“Hayır ona itaat etme!, (Bana) secde et ve yaklaş!. = kellâ lâ tuti’hu, vescüd, vektarib!.” (96/19.) Ona (= kendini bişey sanana, müstağnî olana) itaat edersen, Benden uzaklaşırsın!.

Şu ağaca (= günaha), zinaya, buluğ çağına erişinceye kadar yetimin malına, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın!. (= lâ takrabû)!; aksi hâlde Benden uzaklaşırsınız!. (2/35. 4/43. 7/19. 17/32. 17/34.)

Ne dediğimizi bilerek mi namaz kılıyoruz, yoksa sarhoş gibi, ne dediğimizi bilmeden mi?!.

“Kullarım Sana, Ben’i sorarlarsa bilsinler ki Ben, onlara yakınım. Bana dua edenin, duasına karşılık veririm. O halde onlar da Benim çağrıma uysunlar ve Bana gerçek anlamda iman etsinler. Umulur ki böyle irşad olurlar.”

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

(2/186.)

Firavun da sihirbazlarına : yeter ki şu Mûsâ’yı alt edin, yenin, mahvedin, milletin karşısında rezil edin; o zaman benim en yakınlarımdan (= mukarrebûn) olacaksınız, demişti. (Bknz. 7/114. 26/42.)

...

Demek ki yakınlık ve uzaklık fiziksel değil, ahlâkî, eylemsel; yani emre itaate bağlı. Firavunların emrine itaat, Firavunlara yakınlık, Allah’a uzaklıktır; Allah’ın emrine itaat Allah’a yakınlık, Firavunlara uzaklık, demektir.

Allah’a yakın olmak için, Firavunlara da itaat edeyim, onlara da yakın olayım ki onlar da beni Allah’a yaklaştırsın, yakınlaştırsın, denmez, denemez.

“Dikkat edin!. (= Aklınızı başınıza alın! ) Hâlis din yalnızca Allah’ındır. (Öbür dinler şirk katkılıdır.)  O’nun yanı sıra velîler (= dostlar, yardımcılar, aracılar/şefaatçiler) edinenler : ‘onlar bizi Allah’a daha yakın kılsınlar diye onlara kulluk (= itaat) ediyoruz.’ diyorlar. Hakkında tartıştıkları şey için Allah hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve azılı nankörleri doğru yola iletmez.”

اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

(39/3.)

Böyle yapmakla O’ndan uzaklaşıyorlar. Yakınlaşalım derken uzaklaşıyorlar!.

Lütfen, Vâkıa Sûresini (56 sûre; 3 sayfa, 96 âyet.) ağır ağır, dura dura (düşüne düşüne), tertil üzre okuyun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK