HİDÂYET ALLAH'TAN.

Hidâyet Allah’tan; âmennâ ve saddaknâ.

Bu cümleyi nasıl anlamalıyız; hidâyet Allah’tan deyip de yan gelip yatmalı mıyız?!.

Kesinlikle hayır.

Bu cümle; “rızık, Allah’tan.” cümlesiyle aynı. Allah (c.c.), bize rızkı verirken, tarlayı (= toprağı), suyu, Güneş’i ve bizleri (birbirimizi) kullanıyor. Benzer durum, hidâyet için de geçerli. Allah (c.c.), bize hidâyet verirken de Elçilerini, Kitâb’larını, O Kitâb’ları iyi anlayan kullarını kullanır. = Allah (c.c.), bir iş yapacağı zaman bizzat Kendini (= Zâtı’nı) kullanmaz; O’nun melekleri vardır, meleklerine emreder. (Bknz. 10/24. 11/40. 11/58. 11/66. 11/82. 11/94. 16/90. 30/25. 32/24. 36/82. 42/52. 54/50. 65/5. 98/5.) Birine veya bir kavme azap edecekse de aynı şekilde meleklerine emreder. (Bknz. 17/16.)

Hidâyet Kitâb’ı olan Kur’ân’ını da Elçisi ve kulu (= abduHû ve RasûlüHû) Hz. Muhammed (a.s.)’e Cebrail adlı meleğini kullanarak indirmiş/göndermiştir.

Elçisi ve kulu olan Hz. Muhammed (a.s.), kendini hidâyete hazır hâle getirmeseydi, Ona meleği Cebrail’i gönderir de Kur’ân’ını indirir miydi?!.

Bu Kitâb, sözgelimi niye As b. Vâil’e veya Velid b. Mugîre’ye inmedi/indirilmedi?!.

Allah (c.c.), keyfî iş yapmaz, keyfî emirler vermez; hak edene hak ettiğini verir. Hidâyet de dalâlet de bir hak ediş işidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ