SIKINTI
Darlık. Zorluk. Problem.
İki tür sıkıntı var : 1. Geçim sıkıntısı. 2. Can sıkıntısı. Geçim sıkıntısı, madde (= para, temel gıda) yoksunluğundan; can sıkıntısı, bunalımdan = ma’na (= anlam) yoksunluğundan kaynaklıdır; ikisi de yoksulluktur; biz genelde ilkini fakirlik olarak biliriz; oysa ikincisi daha beter bir fakirliktir; bu fakirlik şiddetli olursa, kişiyi intihara kadar götürür. İlk fakirlik, midede; ikinci fakirlik sadrda (= kalpte, yürekte, gönülde, göğüste, sînede) hissedilir.
Sadr, kişinin içidir. Sıkıntı, bu için daralması; ferahlık, bu için genişlemesidir. Sadrı biz göğüs diye biliriz; göğsüm daraldı; göğsüm ferahladı (= rahatladım) deriz; göğsümüz daralınca nefes alıp-veremeyiz.
Bu daralma-genişleme, fizikî bir daralma-genişleme değil. Sözgelimi göğüs ölçüsü 90 cm ise, bu 70-80’e düşmez; 95-100’e çıkmaz. Aksine koah hastalarının göğüsleri nefes alamadıklarından dolayı genişler, ama bu durum onlara sıkıntı verir.
...
“efemen şerahallahu sadrahû lil islâmi fe hüve alâ nûrin min rabbihî... = Allah, kimin göğsünü (= sadrını) İslâm’a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzeredir...” (39/22. Ayrıca bknz. 6/125.)
Âyette göğsü İslâm’a açan özne (= fâil), Allah. Allah, niye herkesin göğsünü İslâm’a açmıyor; niye ‘bazıları’! sıkıntı yaşamaya devam ediyor?!.
Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kişiler, İslâm’a samimî ilgi (= istek) duyan insanlardır. Geçim sıkıntısı yaşayan kişinin İslâm’la ilgilenmesi zordur; önce, karnın doyması; sonra da sıranın kalbe (= sadra, gönle) gelmesi gerekir. Hz. Ali : ‘Aç insanın dini olmaz.’ der. Efendimiz : “Fakirlik, uzun sürerse küfre dönüşür.” buyurur. (Aclunî, 2/108.) Allah, açlıklarını gidermek için herkese yeterli rızkı gönderir, ama bazı açgözlü, hırslı, tamahkâr insanlar fazla rızk stoklarlar; dolayısıyla da başka insanların aç kalmasına yol açarlar. Zekât, sadaka (= infâk), bu durumu engellemek için vardır.
Pekiî çok zenginlerin (= çok mal stoklayanların) gönlü zengin midir?!. Hayır. Onlar da sıkıntı yaşarlar. Bütün mal varlığım bir gün yok olacak korkusu, hastalık korkusu, ölüm korkusu, vs. En sevdiği bir yakınları (= ana-baba, eş, çocuk, arkadaş, vs.) öldüğünde, paraları bu ölümler karşısında geçmez; ölümcül hastalıkları iyi (= tedavi) etmez, vb. Bu, onlarda büyük bir boşluğa (= sıkıntıya, bunalıma) ve çaresizlik duygusuna sebep olur.
...
Sadrın (= göğsün, gönlün) genişlemesi, göğsün İslâm’a açılmasıyla; göğsün daralması da göğsün İslâm’a kapanması, küfre açılmasıyla olur. (Bknz. 16/106.) Buradaki istek (= irade), insandadır, insanındır; Allah’ın kişiye “tecellîsi”, kişideki bu isteğe (= iradeye) ve eğilime göredir; imtihanın sırrı da buradadır.
Fakir olsunlar, zengin olsunlar, Allah’ın dinine (= zikrine) karşı gönüllerini (sadrlarını) kapatanlar, aslâ göğüs genişliği (= rahatlık) ile = Allah’ın Nûru ile tanışamazlar.
“feveylün lil kâsiyeti kulûbühüm min zikrillah; ülâike fî dâlâlin mübîn. = Allah’ın zikrine (= öğütlerine, dinine) karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun!. İşte apaçık sapıklar (= sapıklık içinde olanlar) bunlardır.” (39/22.) Not : Buradaki zikri, sadece tesbih çekmek olarak algılamayalım!.
“Rabbim!. Göğsüme (= gönlüme) genişlik ver.”
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ
“Ve işimi kolaylaştır.”
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ
“Dilimden düğümü çöz.”
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
“Ki sözlerimi anlasınlar.” dedi. (Mûsâ)
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ
(20/25-28.)
Yorumlar
Yorum Gönder