YAŞAMA/K NEDİR, NE İÇİNDİR?!.
Bu yaşamın sonu ölümse; yaşam, nihayetin de ölüm (mü)dür(?!.) ama ölüm sonrası hayata inananlar için ölüm, ölüm sonrası hayatın başlangıcıdır. Ölüm sonrası hayata, burada (= bu hayatta) hazırlanılır. Kitâb, ölüm sonrası hayatın, asıl (= esas) hayat olduğunu söyler.
"Ne var ki siz (= biz), dünya hayatını tercih ediyorsunuz." (= ediyoruz.)
بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۘ
(87/16.)
Oysa, öteki hayata burada hazırlanmayanlar için, orada ölüm de yok, yaşam da yok. (Bknz. 87/13.)
Onlar : “Ah keşke hayattayken (= dünyadayken), âhiret hayatım için hazırlık yapmış olsaydım.”
يَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي قَدَّمْتُ لِحَيَات۪يۚ
(89/24.) diyecekler.
Burada ölümü biz takdir etmiyoruz. Nerede, ne zaman ve nasıl öleceğimizi bilmiyoruz; ama, “güzel bir ölüm” için, gayret etmemiz (= çalışmamız) gerektiğini biliyoruz. Çünkü “güzel ölüm”, öteki hayat için iyi bir başlangıçtır.
Burada ölmemek = ölümden kaçmak mümkün değil; öyle ya da böyle, er ya da geç ölüm, hepimizin başına gelecek, hepimiz öleceğiz. Önemli olan, öldükten sonra nasıl bir hayatla karşılaşacağımız. Bunun için de her ân “ahsen-ü amelâ” (= güzel işlerle) meşgul olmamız şart. (Bknz. 67/2.) Âhireti ve Zikri unutan, sadece bu hayat (burada konforlu bir hayat) için çalışan (= yaşayan) bir insandan, güzel işler (= ahsen/salih ameller) çıkmaz. Âhireti ve Zikri aklından çıkarmayarak yaşayan insanın her işi (= ameli) de bir önceki işinden (= amelinden) daha kaliteli (= iyi ve güzel) veya ahsendir.
“Dünya hayatından başka bir şey istemeyen, zikrimizden yüz çevirenlerden sen de yüz çevir.”
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
(53/29.)
Biliyoruz ki, başkalarının sırtından (= sırtına binerek, emeği ile) kazanıp konforlu bir yaşam amaçlayan zâlimler, ölümü öldüremiyorlar = ölümün elinden kurtulamıyorlar = ölümden kaçamıyorlar. Bunlar için hayat, sadece bu hayat = burası; onlar için ölüm, bir yok oluş ve kayboluş.
“Onlar : Hayat, ancak bu dünya hayatından ibarettir. Doğarız ve yaşarız; bizi ancak zaman/dehr yok eder, derler. Oysaki bu konuda gerçeğe dayalı hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanda bulunuyorlar.” (sallıyorlar.)
وَقَالُوا مَا هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَٓا اِلَّا الدَّهْرُۚ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۚ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
(45/24.)
Birilerinin “sanat, sanat içindir.” dediği gibi; hayat, hayat için olmaz; hayata “sürekli” kalite katmak gerekiyor. Oysa, ölümlü olan bir hayatın kalitesi, sınırlıdır. Bu yüzden hayat, hayattan çook daha değerli olan “bişey”! için olmalı, ve o değerli “Olan’a” fedâ (= kurban) edilebilmeli; ki, “O” da bize, bu hayattan daha değerli ve sonsuz bişeyi = bir hayatı versin/verebilsin. Din, bu hayata cennet ve Rıdvân der.
Buradaki yaşama/hayata veya bu hayatı anlamlandırmaya (= dünya hayatına), bir de buradan ve böyle/bu şekilde bakalım, istedim.
Ölümden korkarak, bu hayata sımsıkı bağlananlar ve ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’, diyenler; biraz da, ölünce/öldüklerinde başlarına nelerin geleceğinden korksunlar. Yoksa onlar da mı âhiret hayatına (= ölüm sonrası hayata) inanmıyorlar veya onların bu inançları sözde/sözlü bir inanç mı?!.
Bu ölümlü hayat (= dünya hayatı), ölümsüz/ebedî olan âhiret hayatı (ve Rızâ) içindir. Ölümsüz/ebedî hayat düşünülmeden yaşanan bir hayat, anlamsız bir hayattır; ve böyle bir hayatın sonu da azaptır, kahırdır; buna da din, cehennem hayatı der.
Cehennem hayatı, buradaki hayat gibi kısa ve rahat değil, çook daha tehlikeli ve çook daha uzundur. (= ebedîdir = ölümsüzdür.)
Yorumlar
Yorum Gönder