ZARAR ETMEYEN TİCARET

Kesinlikle batmayan, “len tebûr” olan ticaret. = “ticâreten len tebûr” (35/29.)

“Kuşkusuz Allah’ın Kitâb’ını okuyanlar (= tilâvet edenler), salâtı ikâme edenler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infâk edenler, aslâ kesilmeyecek bir ticaret (= kazanç) umabilirler.”

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ

Bu nasıl bir ticaret?!.

Biriktirdikçe (= yığdıkça, saydıkça) değil, verdikçe (= infâk ettikçe) kazandıran bir ticaret.

Bu ticaret ehli, Kitâb’ı okurlar, orada hedeflenen düzene (= dine) göre bir hayat yaşarlar, salâtı ikâme ederler (= namazı kılarlar), malı (= rızkı), Rablerinin bir ikram olarak görürler.

Salât (= namaz), onları mal-mülk sevgisinden uzak, Rab sevgisine (= Rızâ’ya) yakın tutar. Onlar için mal-mülk, Rabbe yakınlığın birer aracıdır; onlar mallarını infâk ederek bu yakınlığı ararlar. Rab de onlara “verdikçe verir.”!.

Onlar, Kitâb’ı okudukları için, Rablerinin : “Eğer şükrederseniz mutlaka size nimetlerimi artırırım; eğer nankörlük ederseniz bilin ki azabım çok şiddetlidir.” 

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ

(14/7.) dediğini bilirler ve Rablerine güvenirler.

Öbürleri ise zenginliklerine ve zenginliklerinin verdiği güce güvenirler.

Zenginliklerine zenginlik katanlar, faizle (faizcilikle, tefecilikle) yatıp, faizle (tefecilikle) kalkanlardır.

Eskiden faizciler (tefeciler), ellerindeki ekonomik gücü adam tutarak (mafya oluşturarak) sürdürürlerdi; şimdi, devlet onların emrinde = devlet, onların faiz gelirlerine garanti veriyor.

Faiz, fakirin emeğini (= alın terini), kanını ve iliğini sömürmektir. Fakir (= borçlu), ana para + faizi ödeyebilmek ve hapse girmemek için 5-6 saat çalışacağı yerde 10-12 saat çalışır, aldığı borcu ödeyebilmek için kendinin ve çoluk-çocuğunun boğazından keser.

Faiz düzeni, sömürü düzenidir.

Her dönemde olduğu gibi Efendimizin döneminde de faiz (= faizcilik, tefecilik) vardı ve yaygındı. Efendimiz, Vedâ Haccında (= Hutbesinde) faizi tamamen kaldırdığını ilân etti. “Faizin her türü kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz de amcam Abbas’ın faizidir; ana paranız sizindir.” (Efendimizin Vedâ Haccında okuduğu hutbede verdiği mesajlar ayrı bir yazıyı hak ediyor.)

Devleti ayakta tutan adâlettir. Adâletin en görünür olduğu yer de ekonomidir, gelir adâletidir ve o ülkede yaşayan insanların yaşam standardının düzeyidir. Birileri zevk-ü sefâ içinde yüzerken, gezip-tozup-eğlenirken; birileri de açlıktan ölüyorsa, çocuğuna süt temin edemiyorsa, o toplumda huzur (= güvenlik) olmaz. 

Daha dün, Bankalar Birliği, Türkiye’de 42 milyon kişinin 4 trilyon; KOBİ’lerin 5 trilyon borcunun; 1.5 milyonun üzerinde kişinin de icrâlık olduğunu bildirdi.

Devletin iç ve dış borcu da rekor seviyede. Merkez Bankası verilerine göre dış borç stoğu : 512 milyar dolar = 20 trilyon TL; iç borç : 3 trilyon TL. Bunlar 2024 verileri. 2024’deki faiz ödemeleri ana para ödemelerini, borçların GSMH oranı da %40’ı geçti. Yurt içinde üretilen toplam gelirin %40’ı (100 liranın 40 lirası) borca gidiyor. Sözgelimi, 100 TL ile geçinmemiz gerekirken 60 TL ile geçiniyoruz. Bu 60 TL’nin dağılımı da çook adâletsiz. 85 milyonun 80 milyonu, bu 60 TL'nin 10-15 TL'si ile geçiniyor; 5 milyonu da 40-45 TL ile. Bankalardaki mevduat (= para) miktarının (16 trilyon TL’nin) % 80’i, 2 milyon kişiye ait. Bankalara borcu olanlar (= borçlular), bunlara faiz ve devlete vergi ödüyor. 

Bu düzen değişmeli; değişmezse, dünyanın çok büyük bir toplumsal felâketle (= kayıpla) karşı karşıya kalması kaçınılmaz.

‘Ticareti len tebûr’ olanın kazancını hesap etmemizin mümküm olmaması gibi; faiz alanın ve verenin öte dünyadaki kaybını da hesap etmemiz mümkün değil.

“Len tebûr olan ticaret”, sadece malla (= parayla) yapılan bir ticaret değil; bilene; ilgi, sevgi, bilgi, güler yüz, merhamet, vb. her şey, bu ticaretin sermayeleri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK