IŞIK = NÛR
“Allah, göklerin ve yerin Nûr’udur...” (24/35.)
O’nun Işığı (= Nûr’u) olmasa, hiçbir şeyi göremeyiz ve bilemeyiz.
Pekiî Işığı (= Nûr’u, Nûr’un Kendisini = Kaynağını, O’nu) bilebilir, görebilir miyiz?!.
Aslâ. Buna dayanamayız. Yanarız. O Işık (= O Nûr), bize “karanlıktır”, ama O Nûr sayesinde O’nun “tecellîlerini” bilebiliyor, görebiliyoruz; bunlara, “âyet = işâret” diyoruz. Âyetler = işâretler, bu izler, bizi O’na (doğru) götürürler. Bu âyetler = işâretler, hem dış dünyada (= âfakta) hem iç dünyada (= enfüste) hem de Kitâb’ta = her yerdedirler.
Akıl bize, O’nun âyetlerini = işâretlerini (= dış dünyadaki = âfakta) ve iç dünyadaki = enfüsteki) izlerini doğru takip etmemiz için verilmiştir.
O Işığı = O Nûr’u takip edin!.
O (ve melekleri), Nebî’yi (ve bizi), karanlıktan aydınlığa (= zulümâttan nûra) çıkarmak için salât etmektedir(ler). (Bknz. 33/56.)
“... O, Nûr üstüne Nûr’dur; dilediğine Nûr’u ile hidâyet eder...” (24/35.)
Kimler bunlar?!.
Evlerinde O’nun İsmini sabah-akşam (= her zaman) ananlar (= O’nu aslâ unutmayanlar),
Ticaretleri (= alış-verişleri, günlük/gündelik yaşamları), onları Allah’ı zikirden, salâtı ikâme etmekten, zekâtı vermekten alıkoymayanlar, ve
Kalplerin ve gözlerin alt-üst, allak-bullak olacağı (ters döneceği) günden korkanlar. (24/37.)
Öbürleri?!.
Üst-üste yığılmış karanlıklar içinde... (Bknz. 24/39-40.); şaşkın ve sapkın.
Karanlıkta nasıl yol bulsunlar?!.
Yorumlar
Yorum Gönder