METNİN MAKSADI

Her metin, bir maksat (= gaye, amaç) için ve belli bir niyetle yazılır.

Metindeki anlam, niyette ve maksatta saklıdır.

Metnin anlamı, metni yazan/oluşturan yazar tarafından tam olarak dile yansıtılamayabilir, veya yazar, o anlamı dile dökecek kelimeleri bulamaya/bilemeyebilir.

Ayrıca metnin yazıldığı dönemin kelimeleri, zamanla anlam (= bağlam ve kapsam) değişikliğine uğrayabilir.

Üçüncü paragraftaki dezavantajlar (= handikaplar, zaaflar), “kutsal metinler” (= İlâhî Kitâb’lar) için geçerli değildir; Tanrı’da böyle bir acz (= zaaf) olmaz.

Hermenötik (= yorum = te’vil), bizim kutsal metinleri kolay anlamamız için = üçüncü paragraftaki zaafları ortadan kaldırmamız ve metnin maksadına (yazarın niyetine) tam veya tama yakın bir isabeti yakalamamız için ortaya çıkmış bir disiplindir.

Dil, sosyal bir olgudur ve değişkendir; kelime ve kavramların anlamı ve kapsamı/kaplamı zamanla değişir/değişime uğrar; bu yüzden düz anlam, özellikle ve öncelikle bağlamı ıskalar ve metin, yorumlanmaya açık hâle gelir.

Yorum (= te’vil), metnin evveline = oluştuğu/oluşturulduğu döneme/zamana, anlama ve şartlara gidiştir.

Gidiş tamam da, geliş nasıl olacak; ya da gidişle geliş arasındaki fark nasıl kapanacak?!.

Bence (?!), bu sorunun cevabı, kelimelere, dolayısıyla cümlelere (= metne) metaforik, sembolik anlam yüklemede yatıyor. Bunu da ilimde râsih olanlar (3/7.) yapabilir.  Yusuf Sûresinin 6. âyeti, bize bu konuda yol gösterebilir. Âyet, Yusuf (a.s.)’ın rüyasından ve o rüyanın te’vilinden (= min te’vil-il ehàdis) söz eder. Yusuf (a.s.), babası Yâkub (a.s.)’a : “On yıldızın, Güneş’in ve Ay’ın bana secde ettiğini gördüm; babası da Ona : rüyanı kardeşlerine anlatma!.”, der. Yâkub (a.s.), rüyanın (= olacakların) te’vilinin biliyordu; bilmese, “söyleme, anlatma”! demezdi. Bu olay (= hadise), o gün olanın (= görülenin), yarın (muhtemelen 15-20-25 yıl sonra) gerçekleşecek olana taşınmasıdır. Bu, bir ileriye gidiştir. (Ayrıca Bknz. 10/39. 12/6, 21, 36, 44, 45, 100 ve 101. 18/78, 82.)

Milâdî 610 yılında inmeye başlayan, 23 yılda (632’de) tamamlanan bir Metin (= Kur’ân) için de benzer bir yaklaşım (= gidiş-geliş = te’vil) mümkün. Hermenötik (= yorum = te’vil), bence gidişi iyi-kötü yapıyor ama gelişte çuvallıyor. Geliş için, kelimelere, dolayısıyla M/metne mecazî (= sembolik, metaforik) anlam yüklemek zorunlu gibi görünüyor. Bu, Metni tamamen, sembollere (= imlere/simgelere, metaforlara) boğmak demek değil elbet. Metnin yoruma (= te’vile) açık olmayan, muhkem kısımları çoğunluktadır. = “enzele aleyk-el kitabe minhü âyâtün muhkemâtun hünne ümm-ül kitabi ve uharu müteşâbihât...” (3/7.)

Te’vil, Metnin (= Kitâb’ın) müteşâbihât kısmı içindir. Bu kısımla da sadece ilimde râsih olanlar, derinleşenler (= râsihûne fil ilm) ilgilenmeli. (Bknz. 3/7.) Âyetin, “ve mâ ya’lemu te’vilehu illallah, ver rasihûne fil ilm” kısmı için iki yorum var : 1. Bu kısmı sadece Allah bilir. 2. İlimde derinleşenler de bilebilir. Sadece Allah’ın bildiği bişey, niye Kitâb’ta (= Kur’ân’da) yer alsın, böyle bir bilgiyi Allah niye bize bildirsin?!.

...

Herkes Kitâb’ı (= Kur’ân’ı) aynı şekilde (= aynı düzeyde) anlamaz, anlayamaz; ama daha iyi anlamak için çalışırsa, anlama düzeyini artırabilir. Râsih olma imkânı herkes için vardır; rusûh, bir yetenektir, bir melekedir. Yetenekler, melekeler, çaba/gayret ile gelişir, açığa çıkarlar. Bunu da ancak “Ülül Elbâb” olanlar bilebilir, anlayabilir. (3/7.)

Allah’ın Kitâb’ını doğru anlamak demek, çıkar gözetmeden, iyi niyet ve samimiyetle (= ihlâsla) emek vermek demek; Kitâb’ın Rabbi bizde bu samimiyeti ve iyi niyeti (= ihlâsı) görmezse, biz Kitâb’ı (= Mushaf’ı) açsak da Kitâb bize kendini açmaz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK