MÎRAS

Ölen kimseden yakınlarına kalan mal-mülk ve “özellik”!.

Buradaki mal-mülk, maddî; özellik, manevî (= kült-ürel) mirası ifâde eder. Bu yazı, manevî (= kült-ürel) mirasa ilişkin.

Nedir, manevî (= kült-ürel) miras?!.

Genetik ve etik (= ahlâk veya eğitim-terbiye) yoluyla geçen, taşınan, aktarılan huy, karakter, mizaç, anlayış...

Kültürün kökü, külttür; kült, kadim (= çook eski) anlayış ve yaşayışların, şekil değiştirerek aktarılmasıdır. Bugün biz bu kelimeyi köklerinden (= tarihî bağlamından) kopuk, seküler bir şekilde anlıyoruz. Oysa, bu kelime özü itibariyle dînîdir, dinseldir. 

Her din, din-i kayyım (= doğru ve geçerli) değildir. Şeytanın da, ateistlerin de (= herkesin) bir dini vardır. Din, düzen demektir. Cahiliye Araplarına “yeni” (aslında eski, her zaman geçerli) bir din olarak İslâm geldiğinde, ‘biz atalarımızın dinini terk etmeyiz’ demişlerdi. 

İslâm, Hz. Âdem’in, Hz. Nuh’un, Hz. İbrâhim’in, Hz. Mûsâ’nın, Hz. İsâ’nın, Hz. Muhammed’in, bizim = hepimizin dini. Biz bu dini Onlardan (aleyhimüs selâm) miras aldık.

Bu din (= İslâm), geçmişte tahrife uğradığı için, Hz. Muhammed (a.s.) ve Kur’ân ile taqviye edildi = güçlendirildi; artık tahrif edilmeyecek.

Ama :

Bu mirası geçmişte yanlış yorumlayanlar (= anlayanlar); bu mirası kişisel çıkarları için kullananlar ve bu mirasa, bozuk miras (= şirk) katanlar (= bozuk gelenek) yüzünden, bu miras da bugün, kaynak olarak değil ama anlayış ve yaşayış olarak bize yanlış tevarüs etmiştir, etmektedir...

Bize gelen (= intikal eden) temiz ve doğru miras, Kitâb (= Kur'ân), Efendimizin Sözleri = Hadisleri ve Sünneti = uygulamaları; ama onları da tarihî bağlamından ve amacından kopararak anlamaya kalkınca, ‘bu miras da işe yaramaz, bugünkü dertlerinize derman (= çare) olamaz’! hâle geliyor.

Redd-i miras yapamayacağımız göre ne yapmalıyız?!.

Aklımızı doğru kullanarak, bozulmamış Mirası = Kur’an’ı ve Efendimizin o günkü (610 ilâ 632 arasındaki) toplumda (= Arabistan’da) yapmak istediklerini, o toplumun özelliklerini (= sosyo-ekonomik, siyasî ve kültürel yapısını) dikkate alarak okumalı; oradaki benzerlikler (özellikler) üzerinden bugüne gelmeli, bir nevî doğru kıyas yaparak içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik, siyasî ve kültürel şartlara, Kur’an’ın ahlâkî ilkelerini “yedirmeli”, Kur’an’ın varmak istediği amaçlara (= hedeflere) varmaya çalışmalıyız. 

Bu ahlâkî ilkeler neler?!.

Adâlet, merhamet, yardımlaşma, dayanışma, kula kulluk etmeme, zulmetmeme (= kimseye haksızlık etmeme), kul hakkı yememe, kişisel, toplumsal (= siyasal) emanetlere riayet etme, yalan söylememe (= kimseyi kandırmama), iki yüzlü olmama, sorumluluk sahibi olma, vb...

Kur’an’ın varmak istediği amaç (= hedef) ne?!.

Nihaî hedefe varmak için ara hedefler aşılmalıdır, geçilmelidir. (Bu konunun daha iyi anlaşılması için, vizyon, misyon; strateji, taktik okumaları yapılabilir.)

Ara hedefler, dünyada gerçekleşen (= gerçekleşmesi istenen) hedeflerdir; nihaî hedef ise âhirette gerçekleşecektir. 

Neler bu ara hedefler?!.

İyi birer insan = Müslüman olmak.

İyi insanların = Müslümanların sağlam bir cemaat (= toplum, devlet) oluşturması. 

Bireysel ve toplumsal olarak, zulümle (= haksızlık ve adâletsizlikle) ortak mücadelenin yapılması. 

İnsanın insana, toplumun topluma (= devlet/ler/in devlet/ler/e) kulluğunun ortadan kaldırılması ve herkesin Allah’a kul olması. 

Bu konu (= mesele), en merkezî konum (= meselem); bu konuda çok şey söyleyebilirim ama şimdilik bu kadarı yeter. 

Bugün, geçmişimizden bize tevarüs eden (= miras kalan) maddî ve kültürel “zenginlik”!, bizi mutlu/huzurlu etmiyorsa ve yüzümüzü batıya dönüyorsak, bilelim ki batı da mutlu/huzurlu değil.

Yine yüzümüzü Kâbe’ye dönmeliyiz, ama Kâbe’nin çağdaş putlardan temizlenmesi, Hz. İbrâhim ve Hz. Muhammed’in “makamı”! ve Allah’ın Evi (= Beytullah) olması için. Müşrikler için de Kâbe kutsaldı ama o zaman Onun içinde 360 put vardı; o putlar da birer mirastı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ