MÜSLÜMAN TİPOLOJİLERİ

Müslümana tipoloji veren İslâm’dır. (Buradaki tip, karakter veya kişilik anlamındadır.) Orijinal İslâm’ın doğru yorumuna göre Müslüman tipolojisi : Bir-Tek Allah’a evet diyen ve ibâdet (= itaat) eden, O’nun dışındaki ilâhlara hayır (= lâ) diyen, haktan-hukuktan ve doğruluktan ayrılmayan insandır. Bu insanı, İslâm’ın yanlış (= modern, çağdaş!) yorumu, ‘etliye-sütlüye karışma; abdestini al, namazını kıl, yeter!.’ diyerek yamultmuştur.

Nasıl oluşmuştur İslâm’ın bu yanlış (= modern, çağdaş!) yorumu?!.

Orijinal İslâm’ın (= İslâm düşüncesinin, İslâm yorumunun) mümessilleri olan Müslümanlar, hicri 1. yüzyıldan itibaren yanlış yorumlar (yanlış anlayışlar) ve yanlış yaşayış/yaşam biçimleri ile tanışmışlar; zamanla bunları kanıksanmışlar; sonraki nesiller de bunları islâmî sanmışlardır... İslâm’a giren bid’atlerle mücadele de şekle indirgenmiş; öz (= asıl) ıskalanmış; fürû’ (= ikincil, tâlî konular = sakal, sarık, çarşaf, cübbe, vb. şeyler.) öncelenmiştir. 

İbâdetlerin de tevhîd ile (= Bir Allah’a kullukla) irtibatı kopar/t/ılarak (= namazın, orucun, zekâtın ve haccın) ruhu (= içi, özü, canı-kanı) boşaltılarak şeklen/şeklî olarak yaşatılmış; bu durum da din dışı düzenlerle (ve kişilerle) ilişkileri kolaylaştırmıştır.

Artık din dışı düzenler (ve kişiler = tağutlar) namaz kılan bir kulu engellemeyi gerekli (= elzem) görmüyorlar. (Bknz. 96/10.) Çünkü, artık kılınan namazların ruhu (= canı) yok!; o namazlar, namaz kılan kulu, din dışı düzenlere (ve kişilere = tağutlara) karşı harekete geçiremiyor.

Verilen zekâtlar, ekonomik sömürüyü (= gelir dağılımı eşitsizliğini) düzeltmeye yetmiyor; (İslâmî!) yardım kuruluşları, âdetâ kapitalist düzene (= sisteme) hizmet ediyor, onların açıklarını kapatıyor.

Hacc, dünya Müslümanların yardımlaşması ve dayanışması (= dünya çapında bir kongre) olmaktan çıkmış, turistik bir ziyarete!; oruç da “diyete ve toplu ziyafete”! dönüşmüş durumda.

Artık, bu ibâdetleri bu şekilde yapana Müslüman deniyor. = Bu ibâdetleri bu şekilde yapmak, Müslüman olmaya yetiyor!. 

Efendimiz, böyle bir Müslümanlık için mi o çetin mücadeleyi verdi?!. Ona, zamanın hükümranları (= kodamanları), “cazip”! tekliflerle gelmişlerdi de O, bütün bunları reddetmişti.

Şuayb (a.s.)’a da zamanının hükümranları (= kodamanları, mele’ ve mütrefleri) : Ey Şuyab!, bütün bunları Sana namazın (= salâtın) mı emrediyor?!, demişlerdi. (Bknz. 11/87.)

Bize artık namazımız bişey emretmiyor; “namazın kendisini kılmak”! bize yetiyor!.

Çağdaş Müslüman topolojisi ile ulusal ve küresel çapta yaşanan zulüm ve haksızlıklar (adâletsizlikler) sona ermez, erdirilemez. Çünkü, artık çağdaş Müslümanların da yürüyen sistemle arası iyi; onların içinden de kârunlar, nemrutlar, firavunlar çıkmaya başladı; onlar da paranın ve şöhretin (= dünyalığın) tadına vardı. 10-15 yıl önce, bir profesörle buna benzer bir konuyu tartışırken, bana : Müslüman her şeyin en iyisine, en güzeline lâyıktır, demişti; ben de ona : Hayber ganimetlerinin paylaşımında yaşananları hatırlatmıştım. O zaman Hz. Fâtıma vâlidemiz de Babasından “biraz bi şeyler” istemiş, Efendimiz de kızına Bedir yetimlerini hatırlatmıştı...

Emevî ve Abbasîler döneminde fetihlerden elde edilen ganimetlerle birlikte başlayan maddî zenginlik, fethedilen ülkelerin yaşam biçimleri ve tercümeler yoluyla içeri giren Yunan, Pers ve Hint düşünceleri, Müslümanlar arasında önce kafa karışıklığına, sonra da “ifsâda” (= bozulmaya) yol açmıştır. Kisrâ’nın (= Perslerin) ve Bizans’ın (= Roma’nın) saraylarının (devletin örgütlenme biçiminin ve devleti yönetme şeklinin) İslâm dünyasında kolayca yer bulması, halifelikten saltanata geçilmesi, vb. işler tesadüf değildir, belli bir sürecin sonucudur; zemininde de Kureyş asabiyeti (= ırkçılığı) vardır...

Asla-esasa dönüş, fundemantalizm (= köktencilik veya selefilik) olarak adlandırılmaktadır. Bu kavram (= tanımlama) da şeklîdir, ithaldir, içi boştur; orijinal İslâm’a yabancıdır, orijinal İslâm’ı canlandıramaz, ayağa kaldıramaz; aksine İŞİD ve El-Kâide gibi örgütler üreterek İslâm’ın imajına zarar verir. Modern tasavvuf da (= mistisizm de), küresel-egemen güçler için “tehlikeli”! görülmez; o da ‘etliye-sütlüye karışma, abdestini al, namazını kıl, hû çek (= zikret!) yeter!’, der.

Zamanın “yeşil kuşak islâmını” kapitalizm, doğu bloğuna (= komünizme) karşı kullanmıştı; bu zamanın çağdaş islâmı da orijinal İslâm’a karşı kullanılıyor. Rahmetli Ali Şeriatî, İran özelinde İran’daki dini, “dine karşı din” diye kavramsallaştırmıştı; bugün artık bu karşıtlık, küresel ölçekli, Müslümanları bölmek (zayıflatmak) ve İslâm’ı alternatif olmaktan çıkarmak için tasarlanıyor. Bu amaçla “siyasal islâmcılar” iktidara getiriliyor; yıllar sonra da “İslâm bu muymuş?!” dedirtiliyor!...

Bilelim ki oyun ve tuzak büyük. Bizi bu oyunun ve tuzağın içine düşmekten ve bu oyunda oyuncu (= figüran) olmaktan kurtaracak yegâne sigorta = garanti : “Rabbim Allah ve Lâ ilâhe illâ-l Allah.” Sözünün içini doldurmak, ve bu konuda kararlı ve ısrarlı olmaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK