SEN KİMSİN?!.
Bu soru, vurguya bağlı olarak iyi niyetle de kötü niyetle de sorulabilir ve anlaşılabilir. Niyetin kötülüğü, bu soruya, da, ne ve kendini kelimelerini ilâve ederek açığa çıkar. Sen de kimsin?!. Sen kendini ne sanıyorsun?!.
Merak etmeyin benim niyetim iyi. Bu sorudaki maksadım, ‘ben kimim’ sorusunun yazılı versiyonu; sen kimsin diye sorarken, aslında ben kimim, biz kimiz diye soruyorum.
Kendini bilmeyen, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi bilemez; hele de Rabbini hiç bilemez.
Kişi, kendini nasıl bilebilir?!.
Karanlıkta (mağarada) olduğunu bilerek ve aydınlığın (ışığın, nurun) özlemini çekerek, özlemi ile yanarak.
Işık yoksa, her yer karanlıktır; herkes, karanlıktadır.
Işık (= Nur, Kur’ân) gece (= leyle-i kadirde), karanlık bir mağarada (= Hira’da) inmeye başlamıştır.
Mağaradaki ışığa, mağaraya düşen ışığa sırtımızı dönersek, gölgemizi görürüz. Platon, gölgesini görüyordu, bu yüzden de mağaradan çıkamadı. Muhammed (a.s.), bu ışığa yüzünü çevirdiği ve ışığı takip ettiği için mağaradan çıkabildi.
Mağaradan çıkamadığınız sürece kim olduğumuzu bilemeyiz; ve ışık bize, bizi göstermez.
Işığın bizi göstermesi için, önce mağaramıza düşen ışığı takip etmemiz; sonra da (= mağaradan çıkınca da) bir aynaya ihtiyacımız olacaktır. Bu aynayı da iki şekilde okumalıyız. 1. Bildiğimiz, maddî, arkası “sırlı cam”!. ve 2. Birbirimiz. (Birbirimize ayna olmamız.)
İki metafordan söz ettim. Mağara ve ayna.
Dünya, bir mağara. Bu mağaradan çıkış da, kendimizi biliş de, ışığa (= Nûr’a) bağlı. Işığı bulan (gören) ve ona sırtını dönmeyen, onu takip eden mağaradan çıkabilir; “nurlanır”, ve sonra da birilerine ayna olur. (= yol gösterir.)
Kendi mağaralarından çıkamayanlar, kime yol gösterebilirler ki?!.
Nûr (ışık), dünya mağarasından çıkışın doğru yolunu gösteren bilgidir.
“Allah, göklerin ve yerin Nûr’udur...” (24/35.)
Allah, bize (doğru) Nûr (= Kitâb = Kur’ân) indirmiştir. Kur’ân olmaksızın, kişinin bu mağaradan çıkması, kim olduğunu bilmesi ve diğerlerine yol göstermesi mümkün değildir.
Kişi, Kur’ân’dan aldığı nasip kadar kendidir, kendini bilir ve başkalarına ayna olur.
Kur’ân’a sırtını dönen, mağarada kalmaya ve gölgelerle (gölge oyunu) oynamaya devam eder.
...
Bizler, sen kimsin? sorusunu çok farklı şekillerde cevaplıyoruz. Sen, benim kim olduğumu bilmiyor musun?!. Ben, şu şirketin sahibi (= iş adamı); şuranın genel müdürü (= bürokratı); şu üniversitede profesör (= akademisyen); sanatçı, din adamı, vs. Bunlar (= bu unvanlar), biz değiliz kardeşim; bunlar geçici, kendimizi aldatmayalım; ve kalıcı “kimliğin” peşinden gidelim, derim.
Yorumlar
Yorum Gönder