TANRI'NIN KELÂMINI DUYMAK
Kelâm, (sesle, kelimelerle) konuşma; duyma, (kulak ile) işitme.
“Allah, bir beşer ile ancak vahiy ile veya bir perde arkasından veya bir Rasul göndererek izni ile dilediğini vahyederek konuşur. Kuşkusuz O, çok Yücedir, en iyi Hüküm Verendir.” (42/51.)
Demek ki, Tanrı’nın bir insanla konuşması üç şekilde oluyor/muş!. : Vahiy. Perdeli ve Elçi yoluyla.
Elçiye de vahyeder, ama ikisi ayrı sayılmış. Öyleyse, vahiy ve Elçi (= aracı) farklı!. Vahiy, kademelidir; en yüksek vahyi Elçiler alır. Sâdık ilham da (sâdık) sezgi de (sâdık) rüya da bir tür “vahiydir”!; "bildiğimiz"! Vahyin alt (= daha düşük) kademeleridir.
Perde nedir?!.
Akıldır.
Toparlarsak, Tanrı bir insanla, doğal = selim akıl; sâdık ilham, (sâdık) sezgi, (sâdık) rüya; ve Peygamberler (= Elçiler = Rasül ve Nebîler) aracılığı ile konuşur. Bu konuşmaların yazılı versiyonuna Kitâb ve kâinat denir.
Kur’an da kâinat da bir kitaptır.
Asıl soru şu : Bizler Tanrı’nın bu konuşmalarını duyabiliyor muyuz?!. Yani, selim aklımızı doğru kullanabiliyor; sâdık ilhamlar ve (sâdık) sezgiler alabiliyor, (sâdık) rüyalar “görebiliyor” muyuz?!; bunlar yoksa, Peygamberlere (= Elçi = Rasül ve Nebîlere) inen Vahiylere (= Kitâb’lara) hakkıyla kulak verebiliyor muyuz?!.
Üçü de yoksa sağırız ve körüz.
“Onlar, sağır, dilsiz ve kördürler. Artık doğru yola dönmezler.”
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَۙ
(2/18.)
Aslında Tanrı’nın konuşmadığı bir ân bile yok!; bizler, sağır, dilsiz ve kör olduğumuz için O’nun Sesini duyamıyor, O’nun âyetlerini göremiyoruz.
“Gerçek şu ki, cinlerden ve insanlardan (= bilmediğiniz ve bildiğiniz varlıklardan) bir çoğu cehennemliktir. Onların kalpleri vardır onunla kavramazlar, gözleri vardır onunla görmezler, kulakları vardır onunla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidirler, hatta onlardan daha da bilinçsizdirler (= aşağıdırlar = edall = sapık). İşte ğafil olanlar bunlardır.” (7/179.)
Ben bunları, Tanrı’nın Sesini duymayanlar, dolayısıyla da Tanrı’nın Sözünü dinlemeyenler olarak anlıyorum.
Ya siz?!.
Yorumlar
Yorum Gönder