SATIN ALMA

Satılık olan bir “malı”! (= emtiayı = eşyayı), bedelini ödeyerek (= parasını vererek) alma, sahiplenme, kullanma.

Ayakkabı, araba gibi şeyler maldır, emtiadır.  Mallar, (genelde) kullanılmak, onlardan yararlanmak için satın alınır. 

(Satın almanın Arapçası, iştirâ; müşteri de aynı kök.)

Sadece mallar mı alınır-satılır?!.

Hizmet de alınıp-satılmaz mı?!. Müşteri hizmetleri diye bişey var. Ortada bir hizmet varsa, o hizmeti alan ve veren insanlar da vardır.

Bizler, çalışarak, hizmet vererek (= emeğimizi satarak) para kazanmıyor muyuz?!. Bizden hizmet satın alanlar, bize para (= maaş) vererek emeğimizi satın almıyor mu?!.

Artık ticaretin sadece emtia (= mal) ile olmadığını biliyoruz. Kimimiz bedenen, kimimiz fikren çalışıyoruz. Çalışanlar, mavi yakalı ve beyaz yakalı diye ikiye ayrılıyor. Kol (= beden) işçiliği de beyin (= fikir) işçiliği de emek. (= sa’y, çaba, çalışma)

Sanırım, mesele anlaşıldı. Şimdi asıl söylemek isteyeceğim konuya geçebilirim.

“Şüphesiz Allah, Mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur'an’da kesin olarak va’detmiştir.” (9/111.)

“Kuşkusuz Allah’ın Kitâb’ını okuyanlar, salâtı ikâme edenler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infâk edenler, aslâ batma (= zarar) ihtimali olmayan bir ticaret (= ticâreten len tebûr) umabilirler.” (35/29.)

Bu âyetler, bizim de “satın alınabileceğimizi”! söylemiyor mu?!. Cevabımız evetse, şöyle de bir soru sorabilirim : Kendimizi “ucuza”! satmıyor muyuz?!.

Nasıl yani!, Allah’tan başkası için çalışmayalım mı?!, diyorsun; der gibisiniz. Yoo, öyle bişey demiyorum. Şunu söylemeye çalışıyorum : İşimiz (= sa’yimiz, çabamız, çalışmamız, amelimiz), dinimize uygun olsun; dînî kurallara uymayan işletmelerde ve kurumlarda çalışmayalım; dînî değerlere “yamuk bakan”! kişilere hizmet etmeyelim/vermeyelim, demeye çalışıyorum. 

Böyle bir hassasiyete sahip olursak, kendimizi sadece “Allah’a satmış”! olur ve sonuçta da aslâ zararlı çıkmayız. Böyle bir hassasiyet yoksa, ‘ne iş olsa yaparım abi’ moduna girer, üç kuruş için “şeytanlara” (= tağutlara) bile hizmet eder hâle gelebiliriz. 

Değerimizi bilelim. En Değerli = En Değer-Bilir varken, değer bilmeyenlere (veya değersizlere) kanarak, onlara hizmet vermeyelim = hizmetimizi onlara satmayalım.

Mü’minin (= Müslümanın) kendi gibi emeği (= ameli/işi) de değerlidir. Değerli emek (= amel/iş), Değerli’ye, Değer-Bilir’e verilir = satılır. Kapitalist piyasa, tekelcilerle (= ucuz işgücü satın alanlarla ve satanlarla!) dolu; kandırılmayalım = emeğimizi üç kuruşa (= beş paraya), değer bilmezlere vermeyelim = satmayalım!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK