HUŞÛ' = (= خشوع)
Saygı içeren korku; korku içeren saygı. Derîn saygı, ürpertili ve endişeli korku. Haşyet. Samîmîyet. Ciddiyet. Hâlis niyet. Tevâzu. Titreme.
Aklımıza ilk gelen yer, namaz, namazdaki huşû’. “kad efleha-l mü’minûn; ellezîne hüm an salâtihim hâşiûn” = Namazlarını (= salâtlarını) huşû’ ile edâ/ikâme eden Mü’minler, kesinlikle felâha (= kurtuluşa) ermişlerdir. (23/1-2.) Namazda huşû’ olursa, hayatta da olur. Çünkü namaz, hayatın provasıdır. Namazda, Kendisine kulluk ettiğimiz (= tapındığımız) Allah, hayatımızda da bizim Kendisine kul olmamızı, samîmî davranmamızı, sadece Kendisinden korkup-sakınmamızı ve sadece Kendisini ilâh olarak görmemizi istiyor. Bizler, herhangi bir işi = görevi, vazifeyi, Rabbimize karşı korku, saygı, titreme ve ürperme hâllerinin tümü ile dolu bir şekilde yaparsak; şımarmazsak, laubâli davranmazsak, acaba işimde = görevimde = vazifemde bir eksik/bir noksan = bir hata/bir kusur oldu mu, kaldı mı?! diye “endişe”! içinde olursak; kendimize ve yaptığımız işe değil de her hâlukârda Rabbimize güvenmeyi, eksik, hata ve kusurlarımız için O’ndan af-mağfiret ve yardım beklemeyi/dilenmeyi aklımızdan veya gönlümüzden çıkarmazsak, Allah-u A’lem, huşû’ içinde iş/vazife, görev yapmış, hâşiûndan olmuş oluruz.
Mü’minun Sûresinin ilk 11 âyetini tertil üzre okuyalım ve üzerinde tezekkür ve tefekkür edelim.
Huşû’ bir hâldir, kâle (= söze, dile) gelmez.
Allahümme havvil hâlenâ ilâ ahsen-il hâl. = Allahım, hâlimizi en güzel hâle tahvil eyle.
Yorumlar
Yorum Gönder