HEPSİ ALLAH'TAN.

“Nerede olursanız olun, sağlam kalelerde de olsanız, ölüm gelir sizi bulur. Onlara bir iyilik isabet etse, ‘bu Allah’tandır.’ derler. Bir kötülük isabet etse, ‘bu senin yüzündendir.’ derler. De ki : “Hepsi Allah’tandır.” Bu halka ne oluyor da söylenen sözü anlamaya yanaşmıyorlar!.” (4/78.)

İyilik Allah’tan; kötülük bizden (= senden, benden, ondan) mi?!; yoo hepsi Allah’tan. Kötülüğü kontrol edemeyen, kötülüğe hâkim olamayan bir güç, El-İlâh (= Allah) olamaz.

Ama Allah, hiç kimsenin başına bir kötülük gelsin, istemez. 

Bizim başımıza gelen kötülükler, biz istediğimiz içindir.

Kötüler, kötüyü (kötülüğü) iyi bi şey zannederler, kötü (kötülük) onlara cazip gelir.

İnsanın başına bir musibet (kötülük) geldiğinde = o kötülüğün acısını hissettiğinde Rabbine yalvarır : ‘Ya Rabbi yardım et, bu belâyı benden def et!’, der; rahata erdiğinde, Rabbine duâ ettiğini, yalvardığını (= Rabbini) unutur. (Bknz. 39/8.)

Rab için (= Rabbe göre) en büyük kötülük, Kendisine ortak koşulmasıdır = şirktir. Rab, ilâhlığını (= ulûhiyetini) kimse ile paylaşmak istemez; bu konuda son derece “kıskançtır.”!. Rubûbiyeti (= Rabliği, Efendiliği, Yöneticiliği) noktasında insanları denemek için “belli ve sınırlı” olmak kaydıyla “yetkisini devretmiştir”!.

Yetki alan insan, benim asıl Rabbim Allah derse; ve yetkisini, yetki Veren’in (= Rabbinin) isteği doğrultusunda kullanırsa, ortada bir kötülük olmaz/kalmaz. Kötülük, alınan yetkinin kötü, yanlış kullanılmasından doğar. Kötülük, Rabbin, âlemlerin Rabbi olduğunu unutmak ve inkâr etmekten, O varken rabliğe soyunmaktan, rabliğe özenmekten ve rablik taslamaktan doğar. Bunun sonu, ilâhlığa varır. Dikkat! Firavun bile, ‘ben sizin ilâhınızım demedi, en yüce rabbinizim’, (79/24) dedi.

Rab, yarattığı hiçbir kulunun şirke düşmesine razı olmaz. Kendisine şükredersek = Kendisini “tanırsak”!, memnun olur. (Bknz. 39/7.) Bunun için Elçiler ve Kitâb’lar göndermiştir. Rab, insanların hidâyeti (= iyiliği ve selâmeti) için hem Elçiler ve Kitâb’lar gönderecek, hem onlara akıl gibi bir nimet verecek, hem de onların kötülüğünü (= kötü olmasını) isteyecek!; bu, apaçık bir çelişkidir, El-İlâh (= Allah), bundan münezzehtir.

İnsanlara kötülük yapma imkânının verilmesi, insanların denenmesi (= iyi insanla kötü insanın bilinmesi) içindir. İyi insan, iyilik yapar; kötü insan, kötülük yapar; insanda iki kapasite de (= iki imkân da) vardır.

Bu imkânlar (= iki imkân) insanlarda olmasa idi, iyi insanla kötü insanı nasıl ayırt edebilecektik?!. İşte bu iki imkânın iyi olanını kullanan, iyi insan; kötü olanını kullanan kötü insan oluyor.

Bu imkânların çook daha büyükleri bir Tanrı’da olmaz mı?!. Tanrı’da da iyilik ve kötülük yapma imkânı var, olmalı. Tanrı, sürekli iyiliği tercih ettiği için iyidir; kötülüğü de tercih edebilirdi, o zaman kötü bir tanrı olurdu; Allah-u A’lem, bu yüzden etmiyor!.

Tanrı için (= Tanrı’nın Kendisi için) bi şey  kötü olabilir mi?!. Olamaz. Çünkü, O’nun üstünde iyi ve kötü tanımı yapabilecek kimse yoktur. İyinin ve kötünün tanımını O belirler. İyi ve kötü, O’nun belirlediği sınırlar içinde, iyi veya kötüdür.

Öyleyse, iyi ve kötü, Tanrı’nın altındaki varlıklar içindir. İyi (= iyilik), Tanrı’nın altındaki varlıkları Tanrı’ya yaklaştırır, yakınlaştırırken; kötü (= kötülük), Tanrı’nın altındaki varlıkları Tanrı’dan uzaklaştırır.

Melekler, kötülüğün ne olduğunu; şeytanlar, iyiliğin ne olduğunu bilmeyen varlıklarken; insan, hem iyiliği hem de kötülüğü bilen/bilebilen, ikisinden birini tercih edebilen bir varlık. Melekler, başlangıçta tercihlerini (= iradelerini) iyiden/iyilikten yana kullandıkları için, onlardan kötüyü seçme iradesi (= irade) alındı; başlangıçta meleklerden biri olan şeytan ise tercihini (= iradesini) kötüden/kötülükten yana kullandığı için, ondan da iyiyi seçme iradesi (= irade) alındı; bu alınanlar (= iyiyi ve kötüyü seçme iradesi), insana verildi ve insandan alınmayacak!; ama insan, kendi tercihlerine göre kendi sonunu (= akıbetini) kendisi belirleyecek.

İnsanlar da melekler gibi imtihana tâbî. Meleklerin çoğu Rabbe itaati, azı isyanı seçti. İsyanı seçene şeytan dendi. İnsanlara da benzer teklif yapıldı, yapılmakta; insanların çoğu isyanı; azı itaati seçti, seçiyor. İsyanı seçenlere kötü insan (= şeytan); itaati seçenlere iyi insan (= melek) deniyor.

Allah, insanın böyle olmasını (böyle test/imtihan edilmesini) istedi. Ve insan buna kötülük dedi. Rabbe göre bu kötülük falan değil, aksine iyilik. İnsanın kötülük dediği şey olmasaydı, insanın robottan, otomattan bir farkı olur, kalır mıydı?!. Bu insanoğlu, kendine yapılan iyiliğin bile kıymetini bilmiyor, üstelik kötülük sanıyor. Bu insanoğlu, işine geldiği gibi davranıyor. Kötülük (düşmanının) işine yararsa iyi oluyor; iyilik (kendi) işine yaramazsa kötü oluyor. İnsanoğlu, ne zaman, kendisine yapılmasını istemediği bi şeyi başkalarına da yapmazsa; veya kendisine yapılmasını istediği bi şeyi başkalarına da yaparsa, o zaman insan olur, iyinin ve kötünün kıymetini bilir ve Rabbine şükreder, hepsi Sen’den Ya Rabbî!, der.

...

Rab de Kendisine kötülük yapılmasını = şirk koşulmasını istemez, ve kimseye zerre kötülük yapmaz. Kötü insanlara, kendilerine kötülük yapılmasını isteyenlere de sessiz ve tepkisiz kalmaz. Bu, O’nun kötü olduğunu değil, aksine âdil ve iyi olduğunu gösterir.

Âdil ve iyi bir Tanrı olmazsa, kötülerin yaptığı kötülükler yanlarına kâr kalır.

Elhamdülillah. İyi ki varsın Rabbim. İyi ki cehennemi yaratmışsın.

Kötüler için yaşasın cehennem. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK