ÇÜRÜME

İki çeşit çürüme var : Fizikî çürüme. Toplumsal çürüme.

Fizikî çürüme : maddeyi (meyveyi) meydana getiren hücre (= protein) bağlarının ayrışması, canlılığın bozulması ve kokuşmanın başlaması.

Toplumsal çürüme : toplumu meydana getiren insanların ve toplumsal kurumların (= aile, okul, devlet, din, vb.) işlevsiz (= fonksiyonsuz) kalması, iş yapamaz hâle gelmesi ve dağılması.

Bu yazı, toplumsal çürümeden söz edecek.

Toplumsal çürümenin temelinde ahlâksızlık var. Ahlâksızlık, bir virüs gibi önce insana, sonra da insanların kurduğu toplumsal kurumlara (= aile, okul, devlet, vb.) sirâyet eder. Ve insanlar bunu kolay kolay (kısa sürede) fark edemez.

Sosyolog değilim ama Sebe Sûresinin 14. âyetini doğru anladıysam, bu iş böyle olur. Ne diyor âyet?!. 

“Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ölümünü âsâsını (= ‘minsee’) kemiren bir kurttan (= ‘dâbbe-tül arz’dan) başka fark eden olmadı. Yere kapandığında ortaya çıktı ki, cinler gaybı bilselerdi, o alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.”

Bu âyet (bence!), tam da toplumsal çürümeden söz ediyor. Burada Hz. Süleyman (a.s.) aleyhine bişey söylenmiyor; cinlerin aptallığından! söz ediliyor. 10. âyetten itibaren bağlama dikkat ederek okursak, Hz. Süleyman’a verilen büyük saltanatı (= gücü, hükümranlığı) görürüz. Cinler ve kuşlar emrinde, demirden ve bakırdan kaplar-kacaklar, mihraplar ve zırhlar yapıyor (savunma sanayii güçlü!); Sebe melîkesine (= Yemen’deki Belkis’e) hükmediyor... cinleri çalıştırıyor... Buradaki cinler, “yabancılar”!. Sanki âyet, herkes “yabancı”! olmuş, tahtı kemiren kurdu (= ‘dâbbe-tül arz’ı) göremez hâle gelmiş, der gibi!. İşte çürüme bu!.

Dâbbe-tül arz meselesi, çok tartışmalı (= netâmeli!) bir konu; inşallah başka bir yazıda buna değineceğim.

Âyette iki sembol var : Asâ (= minsee) ve tahta/ağaç kurdu (= dâbbe-tül ard). Burada âsâ, gücün; kurt, çürümenin sembolü. Güç, iyiye de (= hayra da) kötüye (= şerre) de kullanılabilir; kötüye (= şerre) kullanılırsa çürüme başlar ve güç zayıflar. Hâşâ, Hz. Süleyman, elindeki gücü kötüye kullandı da böyle bir çürüme oldu, gibi bir düşüncem yok, ama ilâhî takdir (= kader) gereği dünyevî her güç, çürümeye (ve ölmeye) mahkûm; bu güç, Hz. Süleyman’ın elinde olsa bile.

(Sultan Süleyman’a kalmayan dünya, bize mi kalacak?!.)

Çürüme, kokuşmaya (= kötü kokuya) yol açar; kötü koku da insanı rahatsız eder. Ama, bazı insanların burnu koku almaz/almıyor veya alsa da, alışkanlıktan olsa gerek, kötü kokulardan rahatsızlık duymaz/duymuyor.

Şeyler kokmasın diye tuzlanır; kokarsa, toprağa gömülür; tuz da kokarsa, yapacak bişey yoktur. 

Çürüme (= bize verilen gücün yok olması = ölüm!), kaçınılmaz!. Önemli olan, “çürümeden”!, Süleyman (a.s.) gibi “ayakta”! ölmek. Ayakta ölenler, “çürümeden”! (= içlerinde virüs veya mikrop taşımadan) ölürler, ölüyorlar; ölünce de kokmasınlar diye toprağa gömülüyorlar.

Çoğumuz, kok/uş/muş bir şekilde ölüyoruz; kok/uş/muş olduğumuz için, kokanların kokusunu da alamıyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK