UFUK

Ufuk : Gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği “nokta”!.

Ufku geniş adam, varlığı olabildiğine geniş; ufku dar adam da (varlığı) olabildiğine sığ (= dar) kavrar. 

İnsanlar içinde ufku en geniş “adam”!, Efendimizdir. = “ve hüve bil ufuk-il e’alâ” (53/7.) O, gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği “noktayı” görebiliyor, kavrayabiliyordu.

Buradaki gökyüzü, yüceliğe; yeryüzü, alçaklığa” (= ednâya, denâya) işaret eder; dünya da denâ’dandır. Dünyada, dünyanın denâ’lığını; gökyüzünün yüceliğini göremeyen veya anlayamayan bir “adama”!, Kur’ân inmez, Ona dînî sorumluluk verilmez.

Bizler, dünyaya (= yeryüzüne) çakılı (ehlede ilel ard = 7/176) yaşayan ve sadece dünya için çalışan adamlarız.

Ufkumuzu genişletmeyi arzulamadığımız, bunun için gayret sarf etmediğimiz sürece, yere/dünyaya saplı (= çakılı) yaşamaya devam ederiz.

Bu durum, ilgili âyette (7/176) “üzerine varsan da dilini sarkıtıp soluyan, varmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir.” şeklinde misallendirilir.

Kavrama (= anlama), kavramlarla olur. Kavram, somut ve soyut “şeylerin”! zihindeki karşılığıdır, anlayış/kavrayış düzeyimizdir. Zihnî ufuk da buna göre belirlenir. Dünyayı aşamayan, âhirete ulaşamayan bir zihnin ufku dardır; o zihin, materyalist (= maddeci, ateist) bir zihindir. 

Âhiret inancı (= bilinci, ufku) olmayan bir zihinde, sorumluluk da olmaz; o zihin, yüceleri, geleceği (= “gökleri”!) “tasar/ım/layamaz”!; o zihnin asıl vatanı burasıdır, topraktır (= mezardır); o zihin/ler/e güvenip de ufuklara (yücelere) yolculuğa çıkılamaz.

“Onların kalpleri vardır, onunla kavramazlar; gözleri vardır, onunla görmezler; kulakları vardır, onunla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidirler, hatta hayvanlardan daha da aşağıdırlar. (= edall, bilinçsizdirler) İşte ğâfil olanlar bunlardır.” (7/179.)

Ğafil, sığ (= dar) görüşlü, kavrayışlı/anlayışlı; çevresindeki varlıkları fark edemeyen, açık gerçeği göremeyen, dalgın, dikkatsiz, basîretsiz ve aymaz adamdır.

Ufku geniş adam, varlıkları, varlığı var Eden’i (= âlemlerin Rabbini) fark eden ve sadece O’na itaat (= kulluk) eden adamdır. Ufku geniş adam, varlıkları var Eden âlemlerin Rabbine kulluk ederken; ufku dar adam, var edilenlere (= insana, cine, paraya, taşa-toprağa, ite-ata-puta, vb.) kulluk eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK