HASRET

Özlem. Özleyiş. Uzun süre ayrı kalınan bir şeyi veya bir kimseyi çook arzulamak. Sözgelimi, uzun süre yemediğimiz bir yemeğin; uzun süre görmediğimiz birinin (= ana-baba, eş-dost, arkadaş, vb.) burnumuzda tütmesi gibi. 

Bişeyden veya birinden daha güzel ve daha iyi bişey veya birini bulmuşsak, o (yeni) şey veya kişi bize hasreti unutturur; eskiye hasret duymayız.

(Sıla (= vatan) hasreti de böyledir. Sıla, hem vatanı (= doğup-büyüdüğümüz toprakları) hem de hısım-akrabamızı (= eşimizi-dostumuzu) içine alan bir kelimedir. = Sıla-ı rahim.)

Kimi insan, yanlış söyledim, çoğu insan, ölünce dünyayı özleyecek = dünyanın hasretini çekecek.

Niye?!.

Çünkü, gittiği yer, dünyadan çok daha kötü biyer olacak. Keşke, diyecek; oraya bi daha gidebilsem de, oranın hakkını verebilsem!. (Bknz. 2/167. 39/56.)

Veremediğim için buradayım.

Verenler, dünya hasreti (= özlemi) çekmeyecek. Çünkü, onlar, buradayken dünyadan çook daha güzel ve çook daha iyi bir “dünyanın” hasreti ile yaşıyorlardı; ve burada (= bu dünyada) orayı da düşünüyorlardı. Bu yüzden onlara, buradan çook daha güzel ve çook daha iyi bir dünya verilecek.

Dünyadan daha güzel ve daha iyi bir hayat yok, (= varsa-yoksa bu hayat; başka bir hayat yok) diyenler; öldüklerinde elbet dünya hasreti çekecekler = üzülecekler; ama dünyadan daha iyi ve daha güzel bir hayat için bu dünyayı değerlendirenlere, dünyadan daha iyi ve daha güzel bir hayat verilecek (= bahşedilecek) ve onlar, keşke demeyecekler, aksine dünya hayatını iyi değerlendirdikleri için şükredecekler = sevinecekler.

Bağlamı ve anlamı çok faklı olsa da Ahmet Ârif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiiri aklıma geldi. Ah, keşke!, esas, hasretinden prangalar eskitmeye değer olanın ne olduğunu bilebilsek!... bir daha hiç mi hiç hasret çekmezdik.

Geçmişin hasretiyle yananla, geleceğin hasretiyle yanan bir olur mu; ilki, geriye; ikincisi, ileriye gitmez mi?!.

Asıl "gericileri"! yakında göreceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ