HESAP...

Hesap yapmak; hesap vermek.

Hesap yapmak, daha çok gelecekle; hesap vermek, geçmişle ilgili. Hesabı, kendimiz için yaparız; “B/birilerine” de veririz.

Geçmiş/imiz, geleceği/mizi belirler, belirleyecektir.

Zaman zaman, hatta, çook sık, sürekli, hesap yapmalıyız; kendimizi, kendi geçmişimizi (geçmiş hayatımızı/yaşantımızı) hesaba çekmeliyiz ama aslâ “hesapçı”! olmamalıyız.

“Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekin; büyük hesap günü için kendinizi hazırlayın!. Çünkü kıyamet gününde hesap, ancak dünyada iken kendisini hesaba çekenler için kolay olacaktır.” (Tirmizî, Sıfat-ül-Kıyâme, 25.)

...

İkisi “islâmcı”, biri marksist, eski üç lise arkadaşı yıllar sonra hayatlarının hesabını yapmak için toplanmışlar ve saatlerce konuşmuşlar. = Neydik, ne olduk; nereden nereye geldik; ne olmayı veya ne yapmayı hedeflemiştik?!... demişler.

İslâmcının biri akademisyen; öbürü bürokrat olmuş; marksist de iş adamı. Çocuklarını da en iyi okullarda okutmuşlar. Çocukların her biri küresel bir şirkette veya devlette iyi maaşlarla işler bulmuşlar; küresel kapitalizme hizmet eder olmuşlar...

Bu üç arkadaş, uzuun saatler süren konuşmanın sonunda, bir arpa boyu yol al(a)madıklarını anladıkları gibi, çook “geriye gittiklerini ve farkında olmadan! kapitalizmin kulu”! olduklarını da anlamışlar.

....

Bu arkadaşlar, ölmeden önce kendilerini hesaba çekmişler; ama islâmcıların da marksistin de buradaki hesabı tutmamış.

Marksist, ötedeki hesaba zaten inanmıyor; sizce islâmcıların ötedeki hesabı tutar, tutacak mı?!.

Bence!, islâmcılar da burada kendilerini “büyük hesaba” hazırlamamışlar; bu yüzden, onların da ötedeki hesapları tutmayacak!.

Hesap/lar tutmayınca da hesap/hesabı verememiş olmuyor muyuz?!.

Hesap/hesabı veremeyince de ceza kaçınılmaz olmuyor mu?!.

Pekiî, cezaya hazır mıyız?!.

Bu cezanın para cezası olmadığını, orada paranın geçmediğini biliyor olmalıyız.

Bu ceza, canımızla ödenecek!. Keşke, canımız çıksa, ölsek, kurtulacağız; ama canımız çıkmayacak (ölemeyeceğiz), sürekli acı (ızdırap) çekerek, bu cezayı ödeyeceğiz = ödeyemeyeceğiz.

Burada ödenmemiş (!) hesap, orada, neyle ve nasıl ödenir?!.

Ona göre hesap yapalım. 

...

Bir ân önce, "Lâ ilâhe illâ-l Allah." cümlesini anlamaya ve bu cümlenin gereğince (= mucibince) yaşamaya gayret edelim.

Bu cümleyi anladığımızda, ömrümüz sona ermiş olursa, telafisi olmayan çook büyük bir zararla (hüsranla) karşılaşacağımızı bilelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK