AKRABA
Kelime Arapça, (قرب) kökünden; yakınlık demek; gurbet (غربة) ise yakından uzaklık ve gariplik.
Garip/garib, hısım-akrabadan uzak; hasımlar (düşmanlar!) arasında kalmış kişi.
Akrabalık, kan bağına, kan ortaklığına dayanır.
Arkadaşlık da yakınlıktır. Arkadaşın Arapçası sahabe; sohbet de aynı kök. Dînî anlamdaki sahabe, Efendimizi “gören”!, Onun sohbetini dinleyen, Ona arkadaşlık (= dostluk) eden kimse demek.
Sahabeler arasındaki yakınlık, kan bağına dayanmaz.
Neye dayanır?!.
Din (= iman, inanç) bağına.
Vatandaşlar arasındaki yakınlık da kan ve toprak (= vatan) bağına.
Vatan, kanla sulanan toprağın üstünde, şanla dalgalanan bayrak demektir.
“Bastığın yerleri toprak, diyerek geçme, tanı!. Düşün!, altında binlerce kefensiz yatanı.” M. Akif Ersoy.
Vatan için kan vermek, can vermektir.
Arkadaş da arkadaşı için kan (= can) verir.
Niçin?!. ...
Toprak için niçin can (= kan) verilir?!.
Burada (bu dünyada), rahat (huzurlu, bağımsız!) bir şekilde yaşamak için.
Sahabenin arkadaşlığı, hem bu dünyada hem öte dünyada rahat (huzurlu) bir şekilde yaşamak içindi; onlara göre hayat bir bütündü.
Bizlerdeki arkadaşlıklar da öyle mi, arkadaşlarımız böyle mi, dünya-âhiret gardaşlığı/arkadaşlığı mı?!. Bizim arkadaşlıklarımız büyük ölçüde, okul (= ilkokul, lise, üniversite); mahalle ve iş arkadaşlıkları, değil mi?!. Bunların ne kadarı kalıcı?!. Kalıcı arkadaşlıklar, bunlara dayanmıyor; bu yüzden de uzun süreli (= kalıcı) arkadaşlarımız olmuyor; dostlarımız (dost bildiklerimiz) bile, bizi terk ediyor.
Akraba, akrabanın; arkadaş, arkadaşın kuyusunu kazıyor; her geçen gün, insanlar yalnızlaşıyor. Modern kapitalizm (kültür ve teknoloji), insanı çok daha kolay kontrol edebilmek için bu durumu besliyor.
Kimsenin kimseye güveni (itimadı, imanı) kalmadı; çünkü, “çekirdek iman”! zayıfladı.
Sahabedeki “çekirdek iman”! güçlüydü; kanda ve toprakta (= maddede) bu kadar güç yok; onlardaki bağ, çok zayıf; zamanla kopuyor. İman bağındaki ip ise, hablullaha (= Allah’ın ipine) dayanıyor.
Mikro ve makro milliyetçilikler (= ırkçılıklar), ulusal devletleri doğurdu, ama ulus devletlerin içinde de bir çook ırk (= milliyet!) var. Bu yüzden içerde ve dışarda gizliden veya açıktan yaşanan çatışmaların sonu bir türlü gelmiyor. Her şeye rağmen, imtihan gereği bu dünyada çatışma bitmez/bitmeyecek; ama bu çatışmaları asgarîye indirmenin yolu, din bağı, din yakınlığı, din akrabalığı, sahabelik.
...
Salvele (= ‘ve's-salatü ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammed’in ve alâ âlihi ve sahbihi ecmain.’ = salât-ü selâm); Muhammed (a.s.)’ın izinden/yolundan giden âl ve akrabalarınadır. Âl : ehl, aile, ahfâd demek. Hz. Nuh (a.s.)’a, kendisini dinlemeyen evlâdı için, “o senin ehlinden değil.” (11/46) denilmiştir. Sahb/ihî : Ona sahabe; Onun sohbet arkadaşı, demek. Salvele “getirmek”, Onun davasına kulak (sonra da destek) verdiğimizi, Ona arkadaş (sahabe) namzeti (adayı) olacağımızı göstermek, beyan etmektir.
Sözle mi, sözde mi?!.
Sözlerimizin içini doldurmalıyız; içi boş sözlere “lâf-ı güzâf” denildiğini biliyoruz, değil mi?!.
Yorumlar
Yorum Gönder