EMÂNET

Emânet, Emn, Emniyet, Mü’min, İman, hepsi aynı kök, EMN (امن).

Emânet, güvenilir kişilere verilir, çünkü “değerlidir.” Emânetin değerini, o emâneti veren belirler.

Dedenize değer veriyorsanız ve dedenizden size bir emânet kalmışsa gözünüz gibi korursunuz, değil mi?

Ya! Rabbimiz bize bir Emânet bırakmışsa!.

Yok canım bırakmamıştır!.

O, Emânetini güvendiği kişilere = Mü’min olanlara bırakır.

Mü’minsek! bize de bırakmıştır.

Canımız, O’nun emâneti. 

Eşimiz, çoluk-çocuğumuz, O’nun emâneti.

Ama ben bunlardan değil, “Kutsal Emânetten” bahsediyorum.

Nedir o?

Kitâb. 

Bu Emânet, bize = Mü’minlere (güvenilir insanlara) saklanması = korunması için değil, paylaşılması = duyurulması = insanların Ondan yararlan(dırıl)ması için bize teslim edilmiş.

Ben de güvenilir (Mü’min) biriyim, ‘bana da ver’, diyen insanların çoğu bu Emâneti taşıyamamış!.

“Biz, emâneti göklere, yere ve dağlara sunduk. Onu yüklenmeye yanaşmadılar. Ondan korktular. Onu insan yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir.”

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

(33/Ahzab, 72.)

Neden?

Zâlim ve câhil olduklarından.

Emânete ihânet, zâlimliktir, câhilliktir, adı üstünde hâinliktir.

‘Ben emânet filan almadım ki; aldığımı da hatırlamıyorum!.’

O zaman, ya sen insan değilsin ya da Kitâb = Allah (hâşâ) yalan söylüyor!.

“Sonra kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Kitâb’ı miras bıraktık. Onlardan bir kısmı kendilerine zulmederler, bir kısmı ortalama bir yol tutarlar, bir kısmı da Allah’ın izniyle hayırlarda önde giderler. İşte büyük fazilet budur.”

ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ وَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ

(35/Fatır, 32.)

Ya da “seçilmiş!” değilsin. Seçilmesen, burada ne işin var?!. “Seçilmişsin ki” insan olarak yaratılmış, insan adını almışsın. 

Sen bu emâneti aldın, bu kesin de ey insan/oğlu!, bu üç kategoriden (gruptan) hangisine dahilsin?!.

Zalim mi? = Emâneti unutan mı? 

İdare eder (!) biri mi? = Muktasıd mı?

Öne geçen biri mi? = Sěbıq mı?

Yoksa aldığı emâneti reddeden/inkâr eden biri mi?

Sonuncu değilsin, biliyorum (!) da ilk üçte hangisindesin?

Emâneti alıp, “bu benim diyerek” muhafaza eden, Onu kimselere vermeyen =  kimselerle paylaşmayan, içinde ne olduğunu bile bilmeyen biri mi; yoksa Rabbim bana ne/yi emânet bırakmış/vermiş “bi bakıyım” diyen biri mi; yoksa O Emânetin yüklediği vazifeyi yapan biri mi; yoksa! O Emâneti satarak ticaret yapan biri mi?

Bana emânet verilmedi diyemezsin!.

Ne yaptın O Emâneti?!.

Aldım da,

Onu ne yapacağımı bilmiyorum.

Okumasını bile bilmiyorum.

Kütüphaneye, camiye bıraktım. 

Ramazanlarda ve mezarlarda okuyorum.

Ama anlamıyorum.

Anlamadığım bu emâneti niye aldım, onu da bilmiyorum.

Yine de Ona âzamî saygıyı gösteriyorum.

Daha ne yapayım?

Ne mi yap? Dilini çöz. Ne dediğini anla ve anlat.

Emânet senden bunu istiyor. Sana bu vazifeyi veriyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET