ŞEYTANLA MÜCADELEMİZ

Şeytanla mücadelemiz, “kendimizle” mücadelemizdir.

Kendi olmak, iki şekilde anlaşılmalıdır : Rabbin istediği insan = kul olmak ve Rabbin istemediği bir isyankâr = âsî olmak; ikisi de “insandır.”!.

Rabbin istediği insan = kul olmak, Rabbin dediklerini yapmak; Rabbin istemediği insan = âsî olmak, Rabbin dediklerini yapmamaktır; ikinci, şeytan yanımızdır; şeytan, Rabbin emrini dinlemeyendir; biz de Rabbin emrini dinlemeyerek “ağaca yaklaşmış, şeytanlaşmış, içimizdeki şeytana uymuştuk.” ama sonra pişman olmuş = tövbe etmiş, bihak daha elde etmiştik; şimdi-burada o hakkı kullanıyoruz.

Şeytana uyanlar, şeytanlıklarında ısrar edenlerdir. İnsan, zaman zaman şeytanlık yapsa da şeytanlığında ısrar etmemeli, tövbe etmeli = hatalı olduğunu kabul etmeli ve demeli ki : “Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ, ve in lem teğfir lenâ ve terhamnâ lenekûnenne minezzâlimîn.” (7/A’raf, 24.)

Bu özrü fî tarihinde (milyonlarca yıl önce) Âdem babamızın ve Eşi Havvâ annemizin söylemiş olmasının bugün bizde bikarşılığının olması gerekir, değil mi?!. Aynı şey, insana secde meselesinde de = bizim melek yanımızla şeytan yanımız hakkında da geçerli olmalı. Yoksa yine fî tarihinde (milyonlarca yıl önce) yaşanmış bir hadisenin bugün bizde bikarşılığı kurulamaz, o hadise bugün bizi “bağlamaz bir duruma düşer”!. Biinsan çıkıp, ‘böyle bir hadise olmuşsa olmuş bundan bana ne?!’ diyebilir. Kitâb, böyle bir hadiseyi tarihi mâlumat vermek için anlatıyor olamaz!.

Bu hadiseden alacağımız dersler neler?

Rabbin Sözünü dinlemeyen şeytanlaşır; dinleyenler melekleşir.

Rab, terbiye eden demek; Rabbin Sözü dinlenmeden insan terbiye olmaz; şeytan terbiye olmamış = Rabbin Sözünü dinlemeyen/dinlememiş “insandır.”!.

Asıl insan, Rabbin terbiyesine razı olan ve O’nun Sözünü tutan = dinleyen insandır. Rabbe isyan eden insana kâfir, nankör, âsî, fâsık, münafık insan denir.

Öyle ise ikisi insan da aynı insan olamaz.

“Mü'min kimse ile fâsık kimse bir olur mu? Elbette bunlar bir olmazlar.”

أَفَمَن كَانَ مُؤْمِنًا كَمَن كَانَ فَاسِقًا لَّا يَسْتَوُونَ

(32/Secde, 18.)

Mü’min, Müslümandır = Rabbin Emrine teslim olan, taqvâlı adamdır; fâsık, fısk-ı fücûr peşinde koşandır. “fe elhemehâ fücûrehâ ve taqvâhâ.” (91/Şems, 8.)

Fısk = kötülük, şeytan işi pisliktir; taqvâ, temizliktir. Temizlenen kurtulur = “kad efleha men zekkâhâ.” (91/Şems, 9.) Desise (pislik, hile/entrika) peşinde koşan hüsrana uğrar = “ve kad hâbe men dessèhâ.” (91/Şems, 10.)

Rabbin Emrine karşı geliş, hile/entrika, yalan-dolan, aldatmaca ve zulüm; Rabbe itaat ise düzen ve huzur demektir. Bunların ikisi de insanda mevcuttur; insan Rabbe itaati = secdeyi seçmeden huzuru ve mutluluğu yakalayamaz. Şeytanî, tağutî düzenler, Rabbin Emrine muhalif düzenlerdir, bu düzenler de insan eliyle kurulur ve sürdürülürler.

İnsan, bireysel, toplumsal ve siyasal (= dinî) hayatında Rabbin Emrine itaat etmediği sürece rahat yüzü göremez. 

Rab, insana vermeyi emreder; şeytan, insana cimrilik telkin eder; insanı fakirlikle korkutur. Verme isteği de, vermeyip cimrilik yapma (= biriktirme/yığma) isteği de insanın içindedir. 

Rab, namazı emreder; şeytan, üşengeçlik/tembellik (küsælâ) telkin eder.

Rab, namazda huşû ister; şeytan, bitir bir an önce şu namazı, maç/dizi başlayacak, der.

Rab, Kendine secdeyi = tevâzûyu emreder; şeytan, kibir telkin eder.

Rab, zulme karşı cihadı/savaşı, şehâdeti emreder; şeytan, ‘bu sıcakta savaş/cihat mı olur, bak tehlike var, öleceksin’ der. (9/Tevbe, 81.)

...

Kitâb’ta kötülüğü emredenler = iyiliği engelleyenler, “fezælike” işaret zamiri ile 'bizzat gösterilir'!, bunlar Velid b. Muğıre, Ebû Cehil, Ebu Leheb gibi şeytanlaşmış insanlardır; onların her çağda devamları vardır. Bizim, şeytanı “hayalî/muhayyel bir dünyada” aramamız boşunadır; şeytanlar içimizdedir, biziz; Rabbin Emrine “inadına karşı” çıkan hepimiziz.

İnat yok, tövbe varsa ve tövbede de bir ciddiyet ve samimiyet (nasuh) varsa, af da vardır, çünkü Rabbimiz Rahmân, Rahîm, Afüvv ve Ğafûr’dur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET