ORUÇ ve AĞAÇ

Ne alâka?!.

Şöyle.

“Yaklaşma”! emri, ikisini bir araya getiriyor.

Zamanında “ormanda”! (yemyeşil, mükemmel bir dünya olan cennette) biiir sürü ağaç vardı. (Sahi kaç ağaç vardı kim bilebilir; tür olarak bile bilinemez sanırım.) Rabbimiz bize, hepsinden “yiyin-için” ama sakın şuna “yaklaşmayın”! dedi ama biz = bu insanoğlu, “nefsimize = şeytanımıza” uyduk ve o ağaca yaklaştık; işte buradayız.

Ya Rabbî!, ben, zamanında Senin yasak kıldığın ağaca yaklaştım ama af diledim (tövbe ettim/pişman oldum); Sen de beni engin merhametin ve rahmetinle affettin ama bikez daha test etmek istedin; ben, olur ya! o ağaca bidaha yaklaşabilirim korkusuyla! Senin yasaklamadığın ağaçlara da belli bir süre yaklaşmayarak kendimi eğitiyorum ki, Senin emrine uymam = samimî kulluk yapmam konusunda pratiğim gelişsin; bir daha âsilik yapmayayım, çook dikkatli olayım diye...

Orada o yasak ağacın orucunu tutamadık, buraya/dünyaya düştük. Burada tuttuğumuz oruçlar, “o yaklaşma”! emrine “hayat boyu” uymanın provası/alıştırması gibi görülmeli. Ramazan’da bir ay tutulan oruç,  “yaklaşma”! emrine hep/her ân uymanın = itaat etmenin = kulluk göstermenin göstergesi olarak bilinmeli/görülmelidir. Oruç, insanı yasak olan ağacın “meyvesine”! (harama) yaklaştırmazken; insana yasak olmayan ağaçların meyveleri ile de iyilik yaptırmalı, onları başkaları ile paylaştırmalı, hepsini kendimize yedirtmemeli; şeytanımızı sevindirtmemeli. Ne demişti o mel’un? ‘Göreceksin (Ya Rabbi!), onların çoğunu yoldan çıkaracağım; benim haklı olduğum ortaya çıkacak!.’

Biz de ona yardım edelim de o mel’un haklı mı çıksın?!.

“Oruç, Benim içindir.” diyen Rabbimiz, bize ne demek istiyor?!.

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kavmin/halkın, Allah’a ve O’nun Resulüne karşı haddi aşanlara karşı sevgi duyduklarına tanık olamazsın; isterse bunlar babaları, çocukları, kardeşleri veya akrabaları olsun. Onlar, Allah’ın kalplerine imanı yazdığı ve kendilerini, Kendinden bir ruh ile desteklediği kimselerdir. Allah, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Onlar, orada sürekli/ebedî kalacaklardır. Allah, onlardan hoşnut/razı, onlar da O’ndan hoşnuttur/razıdır. İşte bunlardır Allah’ın taraftarları (Hizbullah). Dikkat edin!. Kesinlikle Allah’ın taraftarlarıdır kurtuluşa erenler.”

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

(58/Mücadele, 22.)

“Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah’ın öğüdünü onlara unutturdu. Onlar, şeytanın taraftarlarıdır (hizbeşşeytân). Dikkat edin! Şeytanın taraftarları kesinlikle kaybedenlerdir.”

اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

(58/Mücadele, 19.)

“Kim Allah’ı ve O’nun Resulünü ve Mü’minleri velî edinirse, işte onlar Allah’ın taraftarlarıdır; galip gelecek olanlar onlardır.”

وَمَن يَتَوَلَّ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ فَإِنَّ حِزْبَ اللّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ

(5/Maide, 56.)

Oruç, haramlardan sakınma, helâllerden Allah için fedâkârlık yapma, Allah’ın koyduğu sınırlara uyma (şeytana, tağutlara uymama) olarak Allah’ın hizbinden yana olmak (Hizbullah) değil midir?!.

(Not : Yasak ağaç = İlâhî yasaklar, haramlar anlamında çook güçlü bir metafor. Tağut : Azgın. Söz dinlememeyi (emre uymamayı) huy/karakter hâline getirmiş şeytanî kişilik. Şeytan : İçerdeki ve dışardaki tağut, azgın nefis.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET