ŞUUR

Kelime Arapça. Türkçedeki karşılığı bilinç. İngilizcesi Consciousness. Dindarlar eskiden şuuru kullanırdı, Muhamned Esed gibi âlimler, taqvâ kelimesine “sorumluluk bilinci” deyince, bilinç, dindarlar arasında tuttu ama belli bir anlam kaymasına da uğradı; bilince çook fazla/aşırı anlam/yük yüklendi; akıl çok öne çıktı, kalb (duygu) ıskalandı ya da ötelendi. Rasyonalist = modernist islâm = din de buradan kendine açık bir alan buldu. Rasyonalist = modernist islamcılar, kalble tanışmadıkları sürece aramaya-araştırmaya devam ederler ve huzur, tatmin bulamadan göçüp-giderler.

Şuurun mastarı şeara (شعر). Bu harfleri farklı şekilde harekeleyince şuur, şiir, şa’r, şiâr kelimelerine ulaşırız. Şiir, özlü-ilhamlı söz. Şa’r, saç. Şuur, bilinç. Şiâr, işaret, iz, âyet, alâmet, nişan/e. İlk üç kelime başla ilgilidir, baştan çıkarlar : Saç, başın üstündeki kıllar/tüyler; şiir, baştaki düşünceler; şuur, bu düşüncelerin “toplamı/hülâsası”; şiâr, dışardaki işaret, nişân/e, iz, âyet, alâmet. Şiârın çoğulu şeâirdir; Safâ ve Merve, Allah’ın belirlediği Haccın şeâirinden/nişânelerindir. (Bknz. 2/Bakara, 158.)

Şeara (شعر) fiil olarak kullanıldığında farkına varmak, şuurunda/bilincinde olmak, anlamak, bilmek, düşünmek anlamlarında gelir. 

Şuur, başla/beyinle (akılla) ilgili bişeyse iş, başın içinde olup-bitiyor; başın dışına çıkan, saç/ş’ar ve şiâr. Şuurlu adama saçlı adam denmiyor ama şiârlı adam denebilir; şuurlu adam iyi şiir de yazabilir-söyleyebilir.

Ama Kitâb, “Biz Ona (Muhammed’e) şiir öğretmedik. Bu Ona yakışmaz.” Kendi için de, “O, apaçık Zikr ve Kur'ân’dır. = in hüve illâ zikrun ve Qur’an’un mubîn.” (36/Yasin, 69.) diyor.

Kitâb’ta ‘şiiri ve şuuru aşan’ “bişey” olmalı. Kitâb, şuurla tam kavranamıyor olmalı ama şuursuz da okunmamalı!. Eğer şuur aklî bişeyse Kitâb, aklı aşan ve kalbe dokunan “bişey” olmalı.

Kitâb’ta ŞEARA (شعر) ve türevleri 40 kez, AKL (عقل) ve türevleri 49 kez geçerken, KLB (قلب) ve türevleri 168 kez geçer. Bu sayıyı bir işaret olarak alırsak, şuuru (bilinç) akıldan = akletmeden; aklı = akletmeyi “kalb etmeden”den daha “değerli” görebilir miyiz?!. Kalb etmeyi değişme değil de fıkh etme yerine kullandım. A’raf 179, kalbe bu işlevi yükler, “lehüm qulûbün lâ yefqahûne bihâ” der. Kelimenin (= kalb) sözlük anlamı : Dönme, döndürme, çevirme, devirmedir. İnqılab da KLB (kalb) kökünden; inkilab ise KLB (köpek) kökündendir.

Kalbi olup da şuursuz olanı, şuurlu olup da “kalpsiz olana” tercih edelim ama şuurdan akla; akıldan da kalbe gidene “itaat edelim”!. Tek başına şuura da tek başına akla da kendimizi teslim etmeyelim!. Akıllı olmayı şuurlu olma olarak görsek/bilsek bile, kalpsiz olan adamlara %100 güvenmeyelim. Akıl, büyük oranda sahibinin/kişinin elinde/emrinde iken; kalp, kişinin Rabbinin “elinde/emrindedir.” Akıl durunca kişi yaşamaya devam eder ama kalp durunca kişi kendini Rabbine teslim eder. Kalp, akıldan çok daha önemlidir. Aklı da o besler. Akıl, dünyalık/maddî mâişet ve maslahatları düzene sokarken; kalbte ötelere/maneviyata açılan bir yol (nokta) vardır.

Sadece akleden = şuurlu olduğu söylenen biadamın aklından kalbine yol yoksa, o adam iman etmez; bu yol ne kadar güçlü ise iman da o kadar güçlüdür. Binoktaya kadar imanı bu güç (akıl/şuur) beslerken, o noktadan sonra akıl/şuur terk edilir/miş, artık akıl/şuur biişe yaramaz/mış, “kalb hayatına”! geçilirmiş!. 

“Onlar ki, iman edenler ve kalbleri Allah’ın Zikri (Allah’ı zikir) ile tatmin olanlardır. Kalbler, ancak Allah’ın Zikri (Allah’ı zikir) ile tatmin/mutmain olur.”

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

(13/Rad, 28.)

Hiçbir akıllı, mutmain değildir; en akıllılar (şuurlular) bile. Akıl, insanı tatmin etmez; hep yeni şeyler arar-sorar, merak eder; taâ ki Rabbini bulana kadar, Rabbini bulunca da görevini kalbe devreder.

“Böyle kalpleri”! evirip-çeviren Allah’tır. Öteki kalplerin evirip-çevireni ise ya nefs ya da şeytandır.

“Hayır! Kalpleri evirip çeviren Allah’a yemin ederim...” (Buhari, Tevhid 11.)

“Ey kalpleri bir hâlden bir hâle çeviren Rabbim! Benim kalbimi de dinin üzere sabit kıl.” (Tirmizi, Kader, 7.)

“Kalb, Rahman’ın (kudret) parmaklarından ikisi arasındadır. Onu dilediği gibi evirip çevirir.” (Müslim, Kader 3.)

Efendimiz, şu duâyı çok sık yaparmış :

يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلى دِينِكَ

“Ey kalbleri evirip-çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!.” (Dininden çevirme!. Hiç çevrilmedi ki!.)

Ya Rabbî!, benim kalbimi de dinine ve Sana yönelt!. Aklımı da bedenimi de bu işe hizmetkâr kıl.

Âmin. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET