AZGINLIK

Ğavâ ve Tağâ, ikisi de azgınlık; ilki örgütsüz, ikincisi örgütlü.

Ğava, azgınlığın başlangıcı, zayıf/güçsüz ve bireysel olanı; tağâ, güçlenmiş, toplumsal-siyasal, örgütlü ve bilinçli hâlde  olanı. Örgütlü azgın güçlere, tağutî güçler denir; ğavâ olmadan tağâ olmaz; ğavâda da bilinç vardır ama bu bilincin istikrarı, sürekliliği olmayabilir. İstikrar ve süreklilik, kararlılığı; kararlılık da örgütlülüğü oluşturur. 

Şeytanın ğavâsı kıskançlığından ve kendini beğenmesinden = kendini başkalarından üstün görmesindendi. Bu durum, Rabbine isyanına yol açtı. Rabbi ona “Âdem’e secde et!.” dediğinde, “ben ondan üstünüm = hayırlıyım; beni ateşten, onu topraktan yarattın.” dedi. (7/12. 38/76.)

Her iki sûrede de ğavâ geçer ama 7/16. âyette “ağveytenî = beni azdırdın”; 38/82. âyette ise “leüğavviyennehüm = onları ben azdıracağım” şeklinde geçer. Sanki 7/16’da şeytanı azdıran Allah’tır da şeytan bunun ‘hıncını’ Allah’tan çıkaramayacağını bildiği için insandan çıkarmak istemektedir.

Pekiî şeytanı gerçekten Allah mı azdırmıştır? 

Hayır. Şeytan, Allahlık taslamaya kalkınca azmıştır. ‘Allah’a, Senin dediğin değil, benim dediğim olacak, Bak-gör!, ben bunu bana secde et dediğin insanlar üzerinden Sana nasıl ispatlayacağım, onlar bana secde edecek. Sen onların çoğunu “şâkir” bulmayacaksın.’ demiştir. (Bknz. 17/17.)

Şeytan, bu iddiasının arkasında tek başına duramayacağını bildiği için kendine “yandaş/lar” arar/arıyor ve parti kurar/kuruyor = hizbu’şşeytan; azgınlığını artırarak tağâya başvurur/başvuruyor, isyan, tuğyan çıkarır/çıkarıyor, Rabbe baş kaldırır/kaldırıyor. Bunları yapanlara tağut; tağutların yaptıklarına = yapılanlara da tuğyân deniyor.

İçimize düşen şeytanî duyguları (bunlara da nezğ deniyor) küçükken terbiye etmezsek, nezğ ğavâya; ğavâ da tağâya dönüşür/dönüşüyor.

Nefs terbiyesi, nefste olup-bitenleri bilmeden olmaz. Ramazanda onu/nefsi biraz terbiye ediyormuşuz gibi görünse de bu, psikolojide yaşanan geçici yoğun neşe, mutluluk ve güven hâline (öforiye = euphoria’ya) benzer. Oysa din (= Allah), bizi geçici değil, sürekli neşeye, mutluluğa, güvene ve huzura (fevzün azîm’e), ebedî barış yurduna (dârusselâm’a, cennete) çağırır/da'vet eder.

Bireysel, toplumsal, küresel (kişi, şirket ve devlet düzeyindeki) azgınlıklarımızı terk etmeden bu durum gerçekleşmez.

Umarım bu Ramazan (Ramazanlar), üzerimizde öforik (geçici) değil kalıcı bir etki bırakır da artık, bizde nezğ, ğavâ, tağâ gibi kötü/şeytanî duygu-düşünce ve eylemler/işler kolay kolay yer bulamaz.

İnşallah diyelim ama Ramazan geçince hâlimizin öforik olduğu açıkça görülüyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET