GÖRME & GÖRÜLME

John Berger’in ‘Görme Biçimleri’ ufuk  açıcı bir kitap. 

Kafadaki gözün görmesi, görülenin şekli = sûreti üzerinden olur.

Sûreti = şekli olmayanları kafa gözü göremez; onların bikısmının görülmesi için kafadaki bibaşka göze = akla ihtiyaç duyulur. 

Akıllı biri, akılsızın görmediği çok şeyi görür/görebilir.

Kafa gözü, somutu; akıl gözü soyutu görür. Somutta sûret vardır, soyutta ise sûret yoktur. Soyutlama yeteneği gelişmemiş olanların (ki bunların çoğu materyalisttir), soyutu görmeleri mümkün değildir.

Soyutların kendi aralarında da bir hiyerarşinin olması mümkündür; her akıl, her soyutu göremeyebilir. Bazı soyutlar kalp gözü ile görülür. ‘Kalpteki ayna’ ne kadar çok temizse o kadar iyi görür & gösterir; görülmek istenen, o kadar iyi-güzel ve doğru görülür. O kalp (= kalpteki ayna) ne kadar pis/puslu ve kirli ise görülen = görüntü o kadar çok bulanıklaşır.

...

İnternetin sanal dünyasında görme & görülme de sanallaştı, neredeyse sahteleşti. Jean Baudrillard buna simulark derdi. Ben buna sanal görüntü oyunu, sanal/sahte pastiş ya da taklit demeyi tercih ediyorum. Metaverse (meta + verse) tam da bu. Dün, fiziğin/physics içinden çıkılamayınca metafizik (meta + physics) icat edilmişti; bugün “reel/gerçek/somut dünyanın” içinden çıkılamadığı, pardon tüketildiği için mataverse = sanal evren/dünya icat edildi; değişen sadece araçlar.

Görüntü de dahil her şey sanallaştı, buharlaştı. Binevî post-modernizm, rölativizm/relativizm bu. Artık hiç bir görüntü gerçek değil; her görüntü ile oynanıyor; görüntüler ekonomik, siyasî amaçlar için kullanılıyor.

Dinî görüntüler = semboller de bundan nasibini aldı. Dinî öz kayboldu, sarık-sakal, çarşaf-cübbe gibi semboller = görüntüler taqvâ göstergesine dönüştü; ‘gösteri/ş müslümanlığı’ öne çıktı.

Müslümanlığı göstermenin yerilmişliği = yanlışlığı (riyâ/mürâilik) ve sanal dünyada görüntünün içinin boş, boşal(tıl)mış olduğu biliniyor olmasına rağmen, kişinin Müslümanlığını göstermeye kalkışması, iki şekilde izah edilebilir :

1. Gösteriş yapan Müslümanın inandığı Allah, onun Müslümanlığını görmediği için onu kullarına göstermektedir. 

2. Kişi Müslümanlığını başka bişeylere âlet etmektedir; kişi, yaptığı ‘o müslümanlıktan’ daha değerli daha kıymetli başka bi şeyler beklemektedir; toplumsal saygınlık, ün/nam ya da prestij gibi; bunları da ileride ekonomik ve siyasal geleceği için kullanacaktır...

Kendini gösteren = göstermek için çabalayan, Allah-u A'lem, “ESAS GÖRÜLMESİ GEREKENİ” göremeyecektir.

Göz, kendini görmez. Kişinin kendini görmesi için biaynaya ihtiyacı vardır. 

“Görülmesi gerekenin” görülmesi için, akıl ve kalp aynasının bilgi, iman, iyi niyet ve salih amelle temiz tutulması gerekmektedir.

...

Her görüntüyü O ya da O’ndan bir yansıma olarak görenlerin = vahdet-i vücutçuların da ‘aklında ve kalbinde bi sorun’ olduğunu düşünenlerdenim. Ben de zamanında bu düşünceyi benimsemiş, bu inanca kalbimi vermiştim; daha sonra aklım da kalbim de beni hiç rahat bırakmamıştı; elbet herkes benim gibi düşünmek ve inanmak zorunda da değil.

Şimdilerde ben, iyi niyetle aklımı ve kalbimi temiz tutarak görüntüleri netleştirmeye çalışıyorum...

Görme, görülme, gösterme, gösterilme konusu böyle kısa bir yazı ile hâl edilecek bir konu değil ama kesmek zorundayım.

Gördüklerimiz bizi yanıltabilir; esasen onların arkasındakilere (anlama/manaya, maksada = hikmete) bakmamız gerekiyor. Hikmete yaklaştıkça görüntünün kalitesi artar diyorlar. Sakın bu görüntü kalitesi lafını tv'deki ya da bilgisayar ekranındaki görüntü kalitesi gibi algılamayın; o, dışarda değil, sizin = bizim içimizde; dışarıdakilerin görüntüleri hep aynı, onlar bakana/görene göre değişiyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET