AĞAÇ

Ağaç, dinde olduğu gibi felsefede de güçlü bir metafordur. Descartes, felsefeyi ağaca benzetir; bu ağacın köklerine metafizik, gövdesine fizik, dallarına da diğer bilimleri yerleştirir. Din, iki tür ağaç tasavvur eder. Temiz = helâl, yasaklanmamış ağaç = şeceratin tayyibetin (14/24) ve pis = haram, yasaklı ağaç = şeceratin habîsetin ya da şeceratin mel’ûnetin (17/60) = lânetli ağaç ya da şecerati’z zakkûm. (37/62, 93/43. 56/52).

Kişi, her “ağaca” kafasına göre yaklaşamaz; o ağaçları kendi yaratmadığı için hangisi temiz/helâl/faydalı, hangisi pis/haram/zararlı bilemez. Bir Bilen’in bilgisine/bildirmesine “mahkûmdur.”!. Bu mahkûmiyet, aslında insanın aklını kullanarak kendisini bilmesi, basit bir menîden yaratıldığını görmesi, çaresizliğinin/acziyetinin bilincine varması ve kulluk şuuruna ermesidir.

Aslında Rabbimiz, yarattığı ağaçlarla yarattığı akıllı ve iradeli kullarını = bizleri denemekte; ‘şu gördüğünüz/bildiğiniz ağaçların hepsini yiyebilirsiniz/yiyin ama sadece şunu/şunları yemeyin’! demektedir ki; o akıllı ve iradeli kullar, Kendisini İlâh, Melik, Rab olarak görüp-görmediğini, bilip-bilmediğini bilsinler; bu bilgi, o kullarca da ispatlansın, kayda girsin, tescillensin!, O zaten biliyor/du; O’nun bilgisi ezelî ve ebedîdir.

...

Dinde yasak ağaç metaforu çeşitli şekillerde yorumlanmış, tefsir ve te’vil edilmiştir.

1) Gerçekten bir ağaç 

2) Cinsellik

3) Bilgi-Bilinç

4) Ebedîlik/Huld

İlki dışındaki yorumların Kitâb’ta karşılığı vardır. 7/A’raf 19-25 arası âyetlere dikkatli bakarsak, şeytanın Âdem’i bu ağaçla kandırdığını = cennetten düşürdüğünü görürüz; ki burada Âdem hem erkeği hem kadını kapsayan tek ve aynı öze/nefse = insan türüne karşılık gelir; daha sonra da cinsler/cinsiyetler oluşmuştur; burada yasak ağaç, cinsiyet bilincidir; cinsel ilişki de o ağaca yaklaşmadır; o ilişki esnasında taraflar Rablerini unuturlar. Yaratmanın “buradaki başlangıç hâli”, bedenlenerek dünyaya gelme burada bu ilişki yoluyla olur... Cennette saf ruhtuk, günahsızdık; orada ben bilinci = beden bilinci = cinsellik ve ebedî yaşam arzusu/tanrısallık = huld ile tanışınca hepimiz buraya düştük; ki bunların hepsi kulluk bilincini öteler, bu sayede malum ilişki ile buraya doğuyor, burada bedenleniyoruz ve burada aynı duyguları (durumları) devam ettiriyoruz. Cinselliği sürdürüyor, bilgi peşinde koşuyor hatta bilgiçlik bile taslıyoruz, ebedî yaşama arzumuz da sönmüş değil. Bütün bunları yapabilmek = yaşayabilmek için yine karşımızda “yasak ağaç” var. İkinci kez deneniyoruz, unutmayalım, yine yasak ağaca (dinin yasaklarına) yaklaşırsak daha da düşeriz.

Cinsellik, biyanıyla burada ölümlülüğünü bilen benin/bedenin, çocuk yaparak (çocuk/insan ağacı dikerek/yetiştirerek) kendini ebedîleştirmesidir; ötede ise Allah-u A'lem sâfî zevktir, çünkü yeni nesle/üremeye ihtiyaç kalmayacaktır. 

“Kıyamet kopacağını bilseniz dahi elinizdeki ağacı/fidanı dikin.” hadis-i şerifini birinci anlamıyla almak/okumak yanında, helâl (nikâhlı, ‘kişinin kendi toprağı’) olmak kaydıyla/şartıyla 2., 3., ve 4. anlamıyla okumak da mümkündür. 

Siz, siz olun, bu dünyada bitek dikili ağacınız olmasa da, bitek ağaç dik(e)meseniz dahi, öte dünya için çokça ağaç dikin; çünkü ebedî yurt orası; orada “gölgeliğe de sebze-meyveye” de çook ihtiyaç olacak.

(Not : Gölgelik de sebze-meyve de hem düz hem de metaforik anlamda kullanıldı.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET