ŞEYTANIN KİŞİLİĞİ

Söze başlamadan kısa bir açıklama. Konu zor bir konu. Bu konuda epey okuma yapmama rağmen kendimi ‘hazır’ hissedip-hissetmemekte tereddüt ettim. Şeytan hakkında mevcut ne kadar kitap varsa okuduğumu söyleyebilirim. Jeffrey Burton Russell’ın “Kötülüğün Tarihi” serisinden çıkan, şeytan, iblis, lucifer, mephistopheles kitapları başta olmak üzere kötülük/şer (teodise problemi) ile ilgili elime geçen tüm metinler ilgimi çekti ve okudum.

Neden?

“İki Tanrı” (dualite) bana ters geliyordu. Doğu da Batı da (kısmen ‘İslâm’ da = İslâm kültürü) iyiliği bir Tanrı’ya kötülüğü başka bir Tanrı’ya veriyordu. Doğu buna Yin/g & Yang, Ahura-Mazda & Ehrimen diyordu; Batı Tanrı & Şeytan ikilemini savunuyordu. İyilikler, Tanrı’dan, Yang’dan, Ahura-Mazda’dan; kötülükler, şeytandan, yin/g’den, Ehrimen’dendi.

Bu ikilik (dualite) problemi çözülmeden = ben kendi içimde bu problemi çözmeden, Tevhid anlaşılamazdı, ben anlayamazdım. Bu konu yıllarımı aldı = konuya yıllarımı verdim; yine de yazının başında söyleyeyim, düşüncelerim beni bağlar, sizler klasik şeytan/kötülük anlayış(lar)ını devam ettirebilirsiniz; ben onlardan vazgeçtim; siz de benim düşünüşümü beğenirseniz benim gibi düşünebilirsiniz. Giriş uzadı, hemen konuya geçiyorum.

Şeytanın bağımsız bir kimliği var mı?!. Yoksa, ona kimliğini = kişiliğini veren insan mı?!. Varsa, o nasıl bir kimlik/kişilik?!. Can alıcı ve merkezdeki soru bu.

Eski Atik de Yeni Atik de (Yahudilik de Hristiyanlık da), doğu dinleri (Zerdüştlük, Taoizm vb.) de şeytanı bağımsız bir kimlik olarak görür.

İslâm, ???. 

“İslâm kültürü”, Doğudan da Batıdan da etkilenmiş; bitaraftan da “hayrihi ve şerrihi minellahi teâlâ = hayr ve şer Allah’tan.” demiştir. İyi işte!, iyiliği de kötülüğü de Allah’a vermiştir, ne var bunda!, denilebilir. 

Kötülüğü Allah’a vermede bence problem var. Sizce yok mu?!.

Ne yani, (sümme hâşâ) şeytan Allah’ın içinde = Allah’ta mı?; Allah, kötü mü?!!.

Şeytan, Allah’ın değil, insanın içinde, bizim içimizde. Kötülüğü/n “yaratan/ı = yaratılmasını isteyen!” biziz. 

Bizi de Allah yarattığına göre arada çok bi fark yok da denebilir!. Çook fark var.

Her şeyden önce, insandan bağımsız dışarda bi şeytan = kötülük yok!.

Şeytan, insanın içindeki (duygularındaki, düşüncelerindeki, kalbindeki!!) fücurdur = kötülüktür.

İnsanın içinde bir de taqvâ duygusu = iyilik = melek, var.

İnsan, bu iki duygunun bileşimidir. İnsan, akıl ve irade varlığıdır; akıl ve irade bunun için vardır. İnsan, bozulmamış aklı = ul-ul elbâb (fıtratı/vicdanı) ile iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı ve güzeli-çirkini bilsin (= akıl) ve iyiyi, doğruyu ve güzeli seçsin (= irade) diye yaratılan bir varlıktır.

İnsanın yaratılışı ile sûrete büründürülüşü (bedenlenişi) arasında “bize göre” bir mesafe var. Bedenleniş, dünyaya geliş. Şeytanla = kötülükle ilişkimiz Allah-u A'lem daha önce.

İnsan yaratılmadan “önce” (daha önce de bize göre), melekler vardı, şeytan da bir ‘melekti’!. Rabbimiz bizi yaratınca, meleklere Âdem’e secde edin! dedi. İblis hariç tüm melekler secde etti. İblis, önceden melekse ve tüm melekler secde etmişse, sadece ‘iblis meleği’ istisna ise buna istisnayı muttasıl = aynı cinsten olanların istisnası denir. A partisinden üç kişi hariç/müstesna, tüm vekiller yasaya oy verdi der gibi bişey. Eğer iblis melek değil de ayrı bir cins (sözgelimi cin) ise, bu istisnaya, istisna-i munfasıl (ayrı/k istisnâ) denir. Meleklerin saf nurdan/ateşten; cinlerin dumansız ateşten; şeytanın dumanlı ateşten yaratılması meseleyi çözmüyor; aradaki fark, nüans gibi görünse de hepsinin özü ateş. Şeytan zaten beni ateşten yarattın = halaqtenî min nâr, insanı topraktan = halaqtehu min tîn, diyerek kendini insandan üstün görmüştür; insanda da ‘ateş’ vardır.

Secde, burada kritik ve hayatî bir mesele. İbn Arabî şeytanın insana secde etmemesini tevhîdî/ihlâslı bir duruş olarak görür ve özetle der ki : 'Allah’tan başka kimseye secde edilmez; şeytan da bunu yapmıştır!.'...

Arabî işi o noktada bırakmakla meseleyi çözmüş olmuyor, aksine şeytanı “aklamış” oluyor!. Bir adım daha atması gerekiyor/du ama atamadı. Nedir o adım?!.

Melek de şeytan da insanda ortaya çıkan iki “meleke” = haslet = yetenek. Secde eden de insan; secdeyi reddeden de insan. Secde eden, insanın melek yanı; secdeyi reddeden, insanın şeytan yanı (= fücur ve taqvâ).

“İnsana secdenin”! arkasında Rabbe secde vardır. Şeytan da melek de insandaki iyi ve kötü yanlardır. Rab, meleklere insana secde edin demekle, melekler için insanı bir puta (!) dönüştürmedi. Bir yanlış anlaşılmaya meydan verilmesin, bu melekleri ve şeytanı inkâr değil, şeytanı bir âsî, inkârcı, suçlu ve günahkâr görmek; meleklere de Rabbin askerleri = emir erleri olarak bakmak ve öyle inanmaktır. İnsanı ilgilendiren yanıyla!, melekleri insandaki iyilik, şeytanı insandaki kötülük olarak görmek, bence en doğru yoldur. İnsanî dünyanın dışındaki meleklerin bizimle ilişkisi de, bizim onlarla ilişkimize bağlıdır. Biz, Efendimiz gibi Cebrâil ile ilişki kuramayız ama “küçük meleklerle”!, iyi duygular ve salih ameller vasıtasıyla ilişki kurabiliriz.

İnsan, iyiliği tercih edince Rabbinin emrine itaati = melekliği; kötülüğü tercih edince de Rabbe isyanı = şeytanlığı tercih etmiş/seçmiş olur. Meseleye böyle bakınca şeytan, Rabbinin emrine isyan etmiş, etmekte olan insana karşılık gelir; dışarda, insanın dışında ete-kemiğe bürünmüş bişeytan bulunmaz.

Şeytan, Rabbin rahmetinden ümit kesmiş insandır = iblistir = diabolostur. Şeytan, Rabbin Huzurundan kovulmuş = taşa tutulmuş = racîm (recm edilmiş) olan, Rabbe uzak durmuş/duran insandır. Şeytan, doğru insana düşman olan bibaşka insandır. Şeytan, insanın içindeki, kendine (fıtratına, vicdanına, özüne) yabancı olan bibaşka insandır. Şeytanın insandan başka bir kişiliği/kimliği yoktur. Şeytan, bizim ötekimizdir.

Yazı uzadı, uzun yazıların okunmadığını ve okuyanı sıktığını düşündüğümden burada kesiyorum ama söylemek istediklerimin hepsini söyleyemediğim bilinsin.

Son cümle : Şeytan, doğu ve batı dinlerinde olduğu gibi Allah’ın düşmanı = karşıtı değil, bizim düşmanımızdır, şeytan biziz; o, bizim iyi insan = kul olan yanımıza karşı/t olan bizdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET