LÂ İLÂHE İLLÂ ALLAH

Lâ : Nefy = İnkâr = Olumsuzluk edatı. Kendinden sonra gelen ismi ve kavramı reddeder. Kendinden sonraki isim/kavram nekira/nekra olmak zorundadır. Nekira/nekra demek ‘belirsiz, bilinmeyen’ demek. Lâ ‘dan sonraki isim/kavram ilâh. Bu ilâh, ‘belirsiz, bilinmeyen/tanınmayan bir ilâh’, her ilâh (sen-ben, para-pul, makam-mevkî, kadın-kız, ateş-yıldız vb.) olabilir ama bunlar, yok/olmayan ilâhlar = ilâh olmayan ilâhlar, çünkü başlarında lâ var. Hemen peşinden gelen illâ bu durumu pekiştiriyor. Lâ, nefy edatı bu şekilde kullanılır da peşinden illâ istisna edatı gelirse bu istisnaya katî/kesin istisna = istisnâ-i munkatî denir. İllâ’dan sonra gelen İsim bu sefer nekira/nekra değil ma’rife gelir. Marife, “belirli, bilinen/tanınan’ demek. Bu bilinirlik de ‘El’ takısı ile yapılır; burada/bu cümlede El-İlah = Allah şeklinde gelmiş, “bilinen = bildiğimiz/tanıdığımız İlâh = bizim İlâh/ımız” anlamında;  bu takının İngilizcedeki karşılığı The; bizde herhangi bi karşılığı yok.

Kelime-i Şehâdet ‘getirince’ “bildiğimiz İlâh, bizim İlâh” dışındaki tüm ilâhları inkâr ediyor, reddediyoruz demek de!, bu “bildiğimiz/tanıdığımız İlâh’ı, bizim İlâh’ı” gerçekten “biliyor muyuz”?!. Şehadetimiz “sahte = yalan/cıktan = yapmacık/tan, yalancı şâhitlik” olmasın!!. Kalbimizi biyoklayalım mı? Sahiden, yeniden yeni bi Şehâdet ‘getirelim mi’?. Ramazan, bize yeni, sıfır, orijinal bir iman (yenilemesi) = Tecdid-i İman hediye etmiş de gitmiş olsun mu?!.

Ne dersiniz?!.

Hâa!, imanınız güçlü/sağlamsa, imanınızdan şüphe etmeme hakkınız da var. Bana sorarsanız ben ‘her gün’ imanımı yeniliyorum, benim imanım günlük eskiyor ya da bozuluyor, her gün tamire ihtiyaç duyuyor. Arkadaşlarım, ‘sen çok fazla felsefe okuyorsun, ondan’ diyorlar. Bense, felsefenin imanıma güç kattığına = takviye yaptığına (taqvâ artırdığına) inanıyorum; ben, felsefe bilmekle = öğrenmekle, imansız felsefecilerle ve akılsız imancılarla (fideistlerle) ‘mücadele’ ediyorum.

Meydan, “ukalâ ve taklitçilerle” dolu. Kelime-i Şehâdet’in başındaki “Lâ Süpürgesi” ile bunların süpürülmesi gerekiyor ama bu “süpürgeyi” kullananların sayısı çook az.

***

Lâ & İllâ 

Lâ, isyandır; illâ, itaat.

Lâ, reddediştir; illâ, kabul ediş.

Lâ, terk ediştir; illâ, geri geliş.

Lâ, arayıştır; illâ, buluş. 

Lâ, kafa tutuştur; illâ, boyun eğiş.

Lâ olmadan illâ olmaz, illâ denmez. Peşinden illâ gelmesi için illâki lâ demek gerekiyor. Sadece lâ, sadece illâ, inattır, inanç değil.

Lâ’dan sonra gelen de illâ’dan sonra gelen de aynı kelime = ilâhtır. Lâ demeden illâ diyenler, o ilâh kelimesinin başına ‘El’ koyup da, “sadece Ellah = El-İlah = Allah” diyemez; ‘başka ilâhlarla beraber Allah derler’; oysa “Allah”, “ve lâ ted’u meallahi ilâhen âhar.” (Allah = Benim ile beraber başka birilerine ilah demeyin, ilâh kabul etmeyin.) diyor.

***

Kaybedince bulunan...

Kaybedince, aranır; aranınca, kimi zaman bulunmaz ama  çoğu zaman bulunur. Bulamayan da bulan da, kaybedilen o şeyin kadr-u kıymetini işte o zaman anlar.

Kaybedince aranmayan şeyin, değeri/önemi yoktur. Değerli ve önemli olan, kaybedilince bulunması için canhıraş bir arayışa girişilendir.

Kaybedilince bulunanlar vardır, bulunamayalar vardır. 

Çocuğumuz kaybolsa, bulmak için uyku uyumayız.

Sağlık değerlidir; hastalanınca sağlık aranır.

Özgürlük değerlidir; tutsak olunca özgürlük aranır.

Doktora ve avukata verilen paranın hesabı yapılmaz. (Paragöz doktorlar ve avukatlar da bu durumu istismar eder.)

Ana-baba değerlidir; kaybedilince aransa da bulunamaz.

Hayatı kaybedince = ölüm gelince, bir daha bu hayatı arasak da bulamayız.

Kayıp, her zaman kötü bişey de değildir; çoğu zaman kaybedilen şeyin değerini öğretir.

Bazı kayıplar geri gelmez ama ‘kendilerinden daha değerli olanı’ gönderirler.

Çoğu zaman kaybettiğimiz “şey” ile arayıp-bulduğumuz “şey” aynı olur; bazen de kaybettiğimiz “şey” gelmez/onu bulamayız ama ondan daha değerli “bişey” buluruz = o bize daha değerli “bişey” gönderir ama bunun için kişinin “kaybetmeyi göze alması” gerekir.

Basitten başlarsak, çook sevdiği arabasını kaybetmeyi göze alamayana, ondan daha değerli bişey olan sağlığı ilelebet verilemeyebilir; o adam arabası ile bir kaza yapıp ömür boyu sakat kalabilir.

Çok sevdiği birini ya da bişeyi (eş-dost, akraba, ana-baba, hoca, şeyh; para, ev, araba, ekmek vb.) kaybetmeyen (hadi unutmayan diyelim) biri, daha çook seveceği biri ile (bişey ile) karşılaşamayabilir.

Mûsâ ve arkadaşı balıklarını = yiyeceklerini (hût) kaybetmeden = unutmadan, aradıklarını (Hızır’ı) bulamadılar. (Bknz. 18/Kehf, 60-65.)

Mevcut sahte ilâhlarını kaybetmeyi göze alamayanlar, Hakiki = Hakk İlâh’ı bulamazlar.

Lâ, kaybetmeyi göze alış, arayış; İllâ da buluştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET