DİLESEYDİK...

Dileseydik, yapardık ama yapmadık. 

O, dilediğini yapıyor, yapar; ya sen?!. 

Sen, kimin dilediğini yapıyorsun?!.

Kendinin mi, Rabbinin mi, Rabbine muhalif olan başkasının/başkalarının = şeytanların = tağutların dileklerini = dilediklerini mi?!.

“Önceki halklardan sonra yeryüzüne mirasçı olanların (bizlerin) doğru yolu bulmaları gerekmez miydi? Eğer Biz dileseydik onları da suçlarından dolayı cezalandırırdık. Kalplerini mühürlerdik de duymaz olurlardı.”

أَوَلَمْ يَهْدِ لِلَّذِينَ يَرِثُونَ الأَرْضَ مِن بَعْدِ أَهْلِهَا أَن لَّوْ نَشَاء أَصَبْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَنَطْبَعُ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ

(7/Araf 100.)

“Dileseydik onu bununla/verdiğimiz âyetlerle yükseltirdik. Fakat o yere saplandı, hevâsına uydu. Onun durumu, üzerine varsan da dilini sarkıtıp soluyan, varmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte âyetlerimizi yalanlayan halkın durumu böyledir. Sen bu kıssayı anlat, belki öğüt alırlar.”

وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِن تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَث ذَّلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

(7/Araf 176.)

“Oysa Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tamamı iman ederdi! Bunu bildiğin halde, insanları zorla mı Mü’min yapacaksın?!.”

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ

(10/Yunus 99.)

“Rabbin dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet yapardı da aralarındaki ihtilaf sürüp gitmezdi.”

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ

(11/Hud, 118.)

“Allah’ın gökleri ve yeri Hakk ile yarattığını görmüyor musun? Dilerse sizi yok eder, yerinize yeni bir nesil yaratır.”

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحقِّ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ

(14/İbrâhim, 19.)

“Şirk koşanlar, ‘Eğer Allah dileseydi biz O’nun yanı sıra başkasına kul olmazdık. Babalarımız da olmazdı. Ne biz ne de babalarımız O’nun haram kıldığından başka hiçbir şeyi haram kılmazdık.’ dediler. Onlardan öncekiler de böyle söylediler/yaptılar. Bu durumda Rasullerin üzerine düşen, vahyi apaçık bir şekilde tebliğden başkası değildir.”

وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ لَوْ شَاء اللّهُ مَا عَبَدْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ نَّحْنُ وَلا آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلاَّ الْبَلاغُ الْمُبِينُ

(16/Nahl, 35.)

“Allah, dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dileyeni (dilediğini) saptırır, dileyeni (dilediğini) de hidayete iletir. Siz, yaptığınız her şeyden sorumlu!!! tutulacaksınız.”

وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلكِن يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَلَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

(16/Nahl, 93.)

“Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse size azap eder. Seni onlara vekil olarak göndermedik.”

رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً

(17/İsrâ, 54.)

“Eğer dilersek, Sana vahy ettiklerimizi ortadan kaldırırız; sonra Bize karşı kendine bir vekil bulamazsın.”

وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً

(17/İsrâ, 86.)

“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse şunu bilsin ki şeytan, her türlü aşırılığı ve her türlü çirkinliği telkin eder. Eğer Allah’ın üzerinizdeki lütuf ve rahmeti olmasaydı sizden hiç kimse arınmayı asla başaramazdı. Fakat Allah dileyeni (dilediğini) arındırır. Allah, her şeyi duyandır, her şeyi bilendir.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاء وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

(24/Nûr, 21.)

“Eğer dileseydik, elbette her beldeden bir uyarıcı çıkarırdık.”

وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا

(25/Furkan, 51.)

“Eğer dileseydik gökten öyle bir âyet (mucize) indirirdik ki hepsi ona boyun eğmek zorunda kalırdı.”

إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ

(26/Şuara, 4.)

“Eğer dileseydik, herkese elbette hidayetini verirdik. Fakat Ben’den söz hak oldu : Cehennemi tamamen cin ve insanlardan dolduracağım.”

وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا وَلَكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّي لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

(32/Secde, 13.)

“Onlar, göklerde ve yerde, önlerinde ve arkalarında olanları görmediler mi? Dilersek onları yere geçiririz. Veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunlarda yönelen her kul için âyet/ibret vardır.”

أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ

(34/Sebe, 9.)

“Dilersek onları batırırız. Ne onlara yardım eden bulunur ne de onlar kurtulabilir.”

وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ

(36/Yasin, 43.)

“Eğer dileseydik, elbette gözlerini kör ederdik de yol bulmak için koşuşturup dururlardı. Yollarını nasıl bulacaklardı ki?!.”

وَلَوْ نَشَاء لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ

(36/Yasin, 66.)

“Eğer dileseydik, oldukları yerde sabit bir şekle dönüştürürdük, ileri gitmeye de geri dönmeye de güç yetiremezlerdi.”

وَلَوْ نَشَاء لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ

(36/Yasin, 67.)

“O dilerse rüzgarı durdurur da denizin yüzünde kalakalırlar. Kuşkusuz bunda çok sabreden ve çok şükredenler için âyetler vardır.”

إِن يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

(42/Şûra, 33.)

“Göklerin ve yeryüzünün egemenliği yalnız Allah’a aittir. O, dilediği şeyi yaratır. Dilediğine dişiler, dilediğine de erkekler bahşeder.”

لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاء يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ

(42/Şûra, 49.)

“Eğer isteseydik sizi/sizleri yeryüzünde birbirinizin ardı sıra gelen melekler yapardık.”

وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ

(43/Zuhruf, 60.)

“Eğer isteseydik onları Sana tanıttırırdık. Sen de onları simalarından tanırdın. Yine de Sen; onları, konuşma tarzlarından tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir.”

وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ

(47/Muhammed, 30.)

“Dileseydik o ektiklerinizi çer-çöp yapardık da şaşırıp kalırdınız.”

لَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ

(56/Vakıa, 65.)

“Eğer dileseydik o içtiğiniz suyu tuzlu yapardık. Buna şükretmeniz gerekmez mi?.”

لَوْ نَشَاء جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ

(56/Vakıa, 70.)

“Onları Biz yarattık. Yaradılışlarını sapasağlam yaptık. Dilersek onları yok eder, yerlerine benzerlerini getiririz.”

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا

(76/İnsan, 28.)

“De ki: Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, mülkü dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Kuşkusuz Sen her şeye güç yetirensin.”

قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

(3/Al-i İmran, 26.)

Rabbin hiçbir şeye muhtaç olmayandır, Rahmeti bol olandır. Eğer dilerse sizi yok edip, yerinize dilediğini getirir. Tıpkı sizi başka toplumların soyundan var ettiği gibi.”

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاء كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ

(6/Enam, 133.)

...

Siz O’nun dilemesine değil, kendi dilemenize bakın da O’nun dilediği gibi bir adam = kul olun!. O, dileseydi, her şey O’nun dilediği gibi olurdu, böyle diledi; O, insana da bir dileme verdi ve insanın K/kendi dilediğini dilemesini diledi; dileseydi insandaki dilemeyi de yok ederdi, dilemedi ve Benim dileğim, sizin sadece Bana kul olmanız dedi.

...

“Eğer gerçeği yalanlayıp nankörlük ederseniz = küfrederseniz; bilin ki Allah’ın size hiçbir ihtiyacı yoktur. O, kullarının gerçeği yalanlayarak nankörlük etmelerinden hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz ondan hoşnut olur. Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez. Nihayetinde dönüşünüz Rabbinizedir. Böylece yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Kuşkusuz O, sînelerde olanı en iyi bilendir.”

إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

(39/Zümer, 7.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET