DİN BİNASI

Dini bir binaya benzetirsek, bu binanın ayakta durabilmesi için en az üç direğinin olması şarttır. Din ve üç deyince sakın aklınıza üç uknum gelmesin, aslında din binası tek direktir de biz, tüm ilimleri olduğu gibi dini de anlamak için onları bölüp-parçalıyoruz; çook büyük bütünleri anlayamıyoruz.

(İlimlerin sınıflanması konusu ilk üniversiteye (DTCF Bilgi ve Belge Bilim, Eski adı Kütüphanecilik) girdiğimde mesele ettiğim bir konu idi. Niye böyle? diye sorduğumda; hoca, ‘öyle işte’ demişti.)

Aslında din tek temel = “Dîn-ül Qayyım” = Tevhîd üzerine oturur da, biz o Tevhîd’i anlamak için onu küçük küçük parçalara böleriz; tabiî sonra da birleştiremediğimiz için dinî anlayışımız “ferraqû dînehüm ve kânû şiyeâ, küllü hizbin bimâ ledeyhim ferihûn” = dinlerini parça parça eden, her bir parçayı bir grubun (şianın) sahiplendiği, o parçayı din zannettiği ve onunla övündüğü (öteki grupları da din dışı ilân ettiği) insanlar = dindarlar durumuna düşeriz.

...

Bu memlekette dinden sorumlu kurum (DİB), çıkardığı ilmihallerde dini üçe ayırarak anlatır : İman. İbâdet. Ahlâk. Bu üçlü ayrımda sistemin yapısı (lâiklik) gereği birey ön planda; toplum = ekonomi, siyaset arka plandadır. Dini illâ ki anlamak için ayırmak gerekiyorsa, ben de en az üçe ayırarak anlamak gerektiğini düşünürüm. Psikoloji = Din Psikolojisi. Sosyoloji = Din Sosyolojisi. Teoloji = İlâhiyat = Bütüncül Din Bilgisi.

Psikolojide = Din Psikolojisinde, duyu, duygu, düşünce, sezgi, akıl, irade ve hayalleri ile; geçmişi, şimdisi ve geleceği ile insan var. Dinin bu yönü/yanı insanı kurar; o insanı topluma (toplumsal hayata = ticarete, siyasete, âdâb-ı muaşerete) hazırlar... buna, dinin “insan kurucu” dönemi, Mekke dönemi denebilir.

Sosyolojide = Din Sosyolojisinde, kimliği, kişiliği = karakteri oturmuş insanlardan oluşan toplumsal, siyasal yapı = insan-insan ilişkileri, insan-kurum/devlet-toplum ilişkileri, devletler arası ilişkiler (savaş ve barış şartları), yardımlaşma, dayanışma, eğitim-öğretim, üretim-tüketim vb. tüm konuların nasıl yapılacağı ve ilkeleri var... buna da dinin “toplum kurucu”, Medine = Medeniyet kurucu dönemi denebilir.

Teoloji de = İlâhiyat da, insanın bireysel ve toplumsal (dünya ve âhiret) hayatındaki tüm yapıp-etmelerini (iş ve işlemlerini) anlamlı bir bütünlüğe = iknâ edici bir gayeye = hedefe kanalize eder. Böyle bir hedef için burası = bu hayatın ufku, yetmez/yeterli olmaz; din, insanın önüne yeni ve sonsuz bir hayat ufku açar, adına da âhiret der. Enteller bu hayata mitik baksalar ve ‘eskatoloji’ diye küçümseseler de, âhiret hayatı = cezâ ve mükâfât olmadan yapılan işlerin insan vicdanında anlamlı bir karşılığı olmaz/olamaz; yapılan tüm iyilikler ve kötülükler boşa çıkar; insanlar insanlıktan hayvanlığa düşer...

Teoloji = İlâhiyat, anlamak için bölünen dini tekrar bütünleyen, dine anlam ve amaç belirleyen İlâh’ın = Allah’ın, dindeki gayesini arayıp-bulan, onunla insanları dinde tutmanın yol ve yöntemlerini arayan insanî çabadır. Ne yazık ki İlâhiyat da bölünmüşlükten (Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf, Kıraat, Dinler ve Mezhepler Tarihi hatta Dinî Müzik/Mûsikî) kendini kurtaramamaktadır; Kelâm’daki umut da ‘demagojik tartışmalara’ kurbandır.

...

Herkes kendini dindar biliyor ama dini bilmiyor; bildiğini, din zannediyor. Odasından (hücresinden = kliğinden = hizbinden) dışarı çıkıp da etrafta neler olup-bitiyor, “bu bina nasıl bir bina” diye bakmayı dahî aklından geçirmiyor.

Dinî taassup kadar tehlikeli bir taassup yoktur. Dini paramparça eden bu taassuptur = asabiyettir. Bu taassup dün Kureyşlilik şeklinde idi; öncesi gün mezhepçilik şeklini aldı; bugün cemaatçilik (= dinî milliyetçilik) şeklinde yaşamaya devam ediyor. Bakın İslâm dünyasına!, Müslümanlar birbirini kırıyor, (Allah’ın Dini = Dîn-ül Qayyım olan din değil) bizim kurduğumuz “din binası” çatırdıyor; modern kapitalizmin = sistemin sarsıntısına dayanamıyor. 

İşini çook iyi bilen “mühendislere” ihtiyacımız var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET