ZİLHICCE, HACC ve KURBAN

Zilhıcce, Hicri-Kameri takvimin son ayı. Hacc ayı. Kurban ayı. Dört haram aydan biri. Diğerleri Zilkâde. Muharrem ve Recep.

Haramlar sadece bu aylarda mı (yasaklanmış), niye bu aylara haram aylar deniyor? Muhtemelen Arap kabileleri arasında, sürekli gerginlik, savaş ve rekâbet/çatışma yaşandığı için, hiç olmazsa dört ay sükûnet sağlansın da insanlar ticarî ve dînî ihtiyaçlarını karşılasın, denilmek istenmiş olabilir!. Ama güçlü kabileler, ellerine fırsat geçtiğinde bunu bile dinlememişler; nesî’ uygulamasına gitmişler. Nesî’, haram aylarla oynamak, onların yerini değiştirmek. “Haram ayların yerlerini değiştirmek, küfürde ileri gitmektir...” (9/37.)

Bugün Zilhicce’nin ikisi. Sekizi ilâ on ikisi Hac günü. Kurbanlar da on biri ilâ on dördü arasında kesiliyor. Zil-Hıcce, hac sahibi demek. Zilhicce’nin dokuzunda ve dokuzunu onuna bağlayan gecede, Arafat’ta vakfe yapılır; Hac, Arafat’tır. O gün Arefe günüdür, irfan aranan gün!... (bulunursa!) ertesi gün de bayramdır.

...

Hacca tüm dünya Müslümanlarının delegeleri katılır; onlar orada istişâreler yaparlar; orası = Hacc, evrensel bir kongre yeridir. Müslümanların her sene hacc mevsiminde mutlaka bir hac emîri olur. Mekke 630’da fethedildi; 631’de, Efendimiz Hz. Ebû Bekir’i hacc emîri tayin etti; 632’deki hacca Efendimiz bizzat katıldı; bu, aynı zamanda Efendimizin “Veda Haccı” idi.

Zilhicce’nin ilk ve son on gününde hacca gidenler ticaret de yaparlar/dı; bu ayda panayırlar kurulurdu. Ticaret ve ibâdet emniyetli bir ortamda, huzur içinde yapılsın diye diğer üç ayla birlikte Zilhicce de haram ay olarak kabul edildi.

Tabiî ki aslolan ve arzulanan yılın on iki ayının emniyet içinde geçmesidir; ama maalesef bu, tarihin hiçbir döneminde mümkün olmamış, olmayacak gibi de gözüküyor. O günkü Araplar, hiç olmazsa bu dört ayda nispeten kendilerini güvende hissediyorlardı; bugün, bu çağda bizler, kendimizi hangi ayda (ya da günde) güvende hissedebiliyoruz?!.

O gün, hacca delege gönderen Müslümanlar arasında organize bir bütünlük vardı; bugün yok; hacc da bireyselleşti; oysa, en büyük toplumsal (siyasal) ibâdettir Hacc.

Hacca gidemeyen Müslümanlar, Allah’a (Allah’ın Evine = Kâbe’ye) yakınlıklarını kurban (ibâdeti) ile gösterirler/di; kurban da şimdilerde neredeyse ‘et kesmeye, kan akıtmaya’! dönüştü. 

Haccın şeâiri/şiarları (alâmetleri, göstergeleri) arasında Sefâ-Merve ve kurbanlıklar da vardır. Bunlara saygı/hurmet gösterilmesi istenir ve bunu ancak taqvâ-l gulûb olanlar = kalplerinde taqvâ olanlar yapabilir; onlar, Allah anıldığı zaman (Allah’ın İsmi değil, izâ zükira’smüh-l Allah değil, izâ zükirAllahü.) kalpleri titrer... kurbanlıkların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır, O’na ulaşacak olan sizin taqvânızdır. (Bknz. 22/30-38.)

Kurbanlarımız kurbiyete; hacclarımız da huccete vesile olur inşallah.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET