BOŞLUK

Boşluk : Biyerde bişeyin bulun(a)maması, oranın boş olması = görülmesi. Anlamsızlık. 

Hem bana sık sorulan bir soruya cevap olması, hem de boşluğu nasıl algıladığımı söylemek için onu okuma-yazma ile ilişkilendireceğim. 

Hayat (evren, doğa), boşluk kabul etmez.

Bizim boş gördüklerimiz, aslında göremediklerimizdir.

Rabbimiz boş bişey yaratmaz.

...

Okuma ile yazma arasında boşluk var mıdır?!.

Okuma, seslendirme, sesli/sesle dillendirmedir. Konuşma, ses verme; yazma, seslerin hareketlerini ses taşıyan görünür sembollere (harflere) kaydetmedir.

Okumadan yazılmaz. İlkokulda, okumayı öğrenmeden yazmayı öğrenebildik mi?!. Belki yazarak öğrendik ama gerek okuma, gerekse yazma, ses ve seslendirme olmadan olmaz. A’yı öğrenmek için ‘aa’ sesine ihtiyacımız vardır. Sessiz harflere, sesli harfler veya hareketler ses verirler. Samutlar (sağırlar, ahrazlar = ahresler) sesleri duyamadıkları için okuyamazlar ve konuşamazlar ama az-çok yazabilirler.

Konuşma, kelâm etme; okuma, kıraat etme; yazma, kaydetmedir. Arapçada okunana, Kur'an; kayıtlı olana, Kitâb veya mektup denir.

Efendimize ilk vahiy geldiğinde üç kere “Oku!” denmiş ama O, “Ben okuma bilmem.” demiş, sonra da “Yaratan Rabbinin adıyla Oku!” şeklinde vahiy devam etmiştir. O gün, okunacak bir kitap yoktu. Efendimiz neyi okuyacaktı?!. Okuma, seslendirme, sesli/sesle dillendirme ve sesleri dinleme ise, kainatta sayılamayacak kadar ses vardır. Kuş sesi, rüzgâr sesi, su/yağmur sesi, eşşek sesi, insan sesi (küfür ve ayak sesi dâhil), ... sessizlik... bu seslerin hepsi okunur. Ama bu sesleri tek tek Yazarından = Rabbinden bağımsız okursak, “Yaratan Rabbinin adıyla Oku!” emrine muhalefet ederiz ve o seslerdeki anlamlılığı/anlamı yakalayamayız.

Okumaktan maksat, anlamak ve Rabbe kul olmaktır.

Anlamadan bişey yazılmaz, yazılamaz. Yazı, anlamlı bişey “yaratmadır.”!. Yazmak, “yaratmaktır” ama bu “yaratma”, Rabbin yaratması gibi yoktan bir yaratma değildir. “Yaratan Rabbin adıyla okuyanlar”, O’nun yaratmasına uygun yazılar yazarlar; başka amaçlar için okuyanlar ise, O’nun yaratmasını tahrif eden yazılar yazarlar ve doğallığı/fıtratı bozarlar. Oysa, her iki tür yazar da, Rabbin doğaya = hayata yazdığı Yazı’yı okur. 

Rab, iki tür yazı yazmış, yazdırmıştır. 1) Harflerle yazılan ve okunarak seslendirilen Kitâb = Kur'ân. 2) Toprakla, suyla, havayla, ateşle (etle, kemikle, kanla vs.) yazılan kainat kitabı. Örnek mi istiyorsunuz?. Toprak için : Yeryüzü şekilleri. Su için : Şarıl şarıl akan dereler/nehirler, şırıl şırıl yağan yağmur, denizler, okyanuslar. Hava için : Rüzgâr, fırtına, meltem, yel, yıldırım, soluduğumuz soluk. Ateş için : Isı, ışık, yangın, sıcaklık vb... kısacası, etrafımızda, kainatta ne varsa, hepsi yazıdır, bize ses verir ve okunabilir.

Kağıda ve kainata yazılan kitapları doğru okuyabilenler, doğru yazabilenlerdir. Ötekiler, henüz doğru okumayı sökememişlerdir; onlar, yanlış okurlar ve yanlış yazarlar. Ben de bazen öyle yapıyorum. Bana sık sorulan ve yukarıda sözünü ettiğim soru şuydu : ‘Nasıl bu kadar çeşitli konularda kolay ve sık yazabiliyorsun?!.’ Çook okuyorum, az yazıyorum. Önüme çıkan ‘her şeyi’ okumaya gayret ediyorum; üç okuyorsam, bir yazıyorum. Okumadan yazılmayacağını biliyorum. Bazen (çoğu zaman) çoğu yazarın yanlış okuduğunu = yazdığını görüyorum. Bunu fark ederken veya ben bişey yazarken, okuma ile yazma arasında bi fark, bi boşluk görmüyorum.  Tüm okumalarımı mutlaka EN DOĞRU YAZAR'A VE O’NUN KİTAB’INA test = tasdik ettiriyorum.

Durum bundan ibaret.

Aaa! Ben boşluğun kendisinden bahsedecektim, yazı nereye kaydı! ve de uzadı. Neyse, birkaç cümle ile tamamlayayım. Benim hayatımda ‘neredeyse’ hiç boşluk yok, ya da ben, gördüğüm her boşluğu bişekilde dolduruyorum. Sizde = sizin hayatınızda bir boşluk varsa, ya o boşluğu doldurmak için yapacak bişeyiniz yok, ya da olup-bitenleri doğru dürüst göremiyor, boş görüyorsunuz; orasını ben bilemem ama şunu söyleyebilirim : Boşluk, boş adamların işidir. Herkesin farklı da olsa bir işi vardır (inne sa’yeküm leşettâ) ve herkes yaptığı işten sorumlu = mes’ul tutulacaktır. Bilmem, sorunuza cevap oldu mu; konu açıklığa kavuştu mu? Gücüm bu kadarına yetiyor, artık kusuruma bakmayın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET