KABİR HAYATI

Ömür, doğumla ölüm arasındaki süre. İnsan ölünce, hesaba kadar (bedeni) “kabirde”!, biliyoruz ki kabirdeki beden “çürüyor”!. Hocalar, kimileri için kabir, ‘cennet bahçesi’; kimileri için ‘cehennem çukuru’ diyor. 

Sıradan akıl da diyor ki, ilk insanla son insan arasında milyonlarca (belki milyarlarca!) yıl geçti; ilk ölen insan, kötü bir adamsa ve milyonlarca yıldır “kabir azabı” çekiyorsa; bu adam, benim suçum ne, ben niye en son gelmedim de bu kadar yıldır “kabir azabı” çekiyorum derse, ona ne cevap vereceğiz?!.

“Kabir azabı meselesi” mezhepler arasında süregiden bir tartışma konusu olmuştur.

Bu tartışmayı (meseleyi), ancak ve ancak zaman algımızdaki değişiklik bitirebilir. 

Zaman (ecel = ömür), bize burada verilen hayattır. Bizler ölünce (= ölen bir adam için) zaman, hesaba kadar durur.

Hesap görülmeden azap olmaz.

Böyle bakarsak, hesaba kadar ölen herkes, “uyur” = zamanın nasıl geçtiğini hissetmez = ölen biri için artık zaman yoktur. Ancak yeniden dirilişte zaman (tekrar canlanacak ve) ebedîleşecek, sonsuzlaşacaktır. Şimdi zamana tâbî olan bizler, bunu anlamakta elbet zorlanırız ama ölenler, kıyamet ve hesap zamanına kadar geçen süreyi “fark etmezler”, bu süre onlar için “ölü süredir.”!. Bu süreyi de “normal süre = ecel gibi gibi” görürsek, yukarıdaki adamın sorusu hemen kendini fark ettirir.

...

Nasıl, şimdiye kadar milyonlarca yıl geçti ve biz bunun sadece bize verilen kısmını (bir ömürlük yılı) fark edebildik, geri kalanını fark edemediysek; biz öldükten sonra da ileriye doğru geçecek milyonlarca yılı yine fark edemeyeceğiz; ama yaşadığımız süre zarfında biriktirdiğimiz iyiliklerimiz ve kötülüklerimiz “yüksek korunaklı arşivde = kozmik odada” muhafaza edilecek ve bizler tekrar dirildikten ve hesaba çekildikten sonra âdil bir karşılık göreceğiz.

Ehl-i Sünnet’in de Mu’tezile’nin de Şia’nın da “kabir azabı” hakkındaki görüşlerini çeşitli makalelerden ve Diyanet İslâm Ansiklopedisinden okudum; her mezhep, iddialarına Kitâb ve Sünnet’ten (Hadislerden) deliller getiriyor ama “zaman mefhumu” konusuna değinmiyorlar. Bence zaman mefhumuna değinilmeden, bu mesele âdil bir şekilde halledilemez gözüküyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET